Özgürü olmaz sevdanın Hanımefendim Sabina, yazıcı kölen olmasam da seni kölen gibi severdim.
Yazıcı köle Simonides, Hanımefendi Sabina'yı kölece sevdi. Özgür bir adam olsaydı yine öyle severdi.
Yazıcı köleyim ben. Sıfatımı ismimden sonraya bırakma. Beni onunla an onunla tamamla.
_
bir sarayım olacaksa, "bellek sarayı"m olsun.
Evet saray, ama öyle yüzlerce odalı, içinde kaybolacağın şaşaalı bir yapı değil; benim hayal gücüm, zihnimde yarattıklarımla kaplı bir saray. Bu sarayın illa ki bir bina olması gerekmiyor, bir tren istasyonu da olabilir, çocukluğumun geçtiği bir oyun parkı da olabilir. (kitabın kapağı bu
Kitabı sonsuz bir sevgi ve merakla bekledim. İlk ve özel basımını almak nasip oldu… Ashab-ı Kehf hepimiz biliyoruz… kabul ediyorum ki Kuran-ı Kerim’den ziyade aklımda daha çok filmi ile yer etmiştir… Yedi uyuyanlar… filmden bildiğimiz isimler yok. Azatlı köle Vitalis, çok sevdim onu yeri geldi güldürdü yeri geldi düşündürdü zeki bir adam…Kandilci Feliks genç akıllı , görmediği bir aşkı var uyanınca karşılaştığı…Lahit kopyacısı Linus , yakışıklı şansız evladına özlem dolu…Yazıcı köle Simonides , akıllı onurlu bilgili… Çoban Fazelis ,katıksız saf … Gezgin Al-Mina , muhteşem hikayesi var… Barbar Subay Geta , acı dolu iman dolu bir hikaye ve yedi uyuyanlara katılması… Kehribar bir köpek, yolcularını toplayıp yazarın adını verdiği geçitten geçirerek 309 yıllık uykuya yarenlik eden … Nazan Bekiroğlu kitaplarında daha doğrusu romanlarında hep o yazılan zamana gitmiş adım adım anı yaşamışımdır… Kutlu yolcular , uykuya dalmadan önce nasıl karanlık bir dünyadan kaçmışlarsa , uyanınca şekilleri değişen halleri yaşamları aynı olan bir zamana uyanıyorlar… 309 yıllık uykudan ziyade uyandıklarında ki Roma onları daha çok şaşırtıyor… Sonu şaşırttı… en azından bildiğimiz okuduğumuz Ashab-ı Kehf gibi değil… Her zaman olduğu gibi haddim değildir bir kitabın incelemesini yapmak… bir okuyucu olarak yazarın tüm kitaplarını kütüphanemde bulunduran biri olarak naçizane fikir ve duygularımı paylaştım… okunulası kitapları için kendisinin emeğine yüreğine sağlık… Okuyan kitapseverlerede iyi okumalar dilerim…
Bir Hafıza Sarayı Nasıl İnşa Edilir?
Romalı hatip Cicero'ya göre mekan yöntemi (loci yöntemi) olarak bilinen mekansal ezberleme tekniği Simonides isimli Yunan şair ve sophos (bilge adam) tarafından keşfedildi.
De Oratore diyaloğunda Cicero, Simonides'in katıldığı bir şölende ev sahibinin onuruna bir şiir okuduğundan bahseder. Şiiri okuduktan kısa bir süre sonra, dışarı çağrılır ve o gittiğinde şölenin yapıldığı salonun çatısı aniden çöker ve diğer konukların ezilerek ölmesine neden olur. Bazılarının cesedi parçalanıp tanınmayacak hale gelir ki bu büyük bir sorundur çünkü uygun cenaze törenlerinin yapılması için kimliklerinin belirlenmesi gereklidir. Fakat Simonides, şölen masasının etrafında oturan her bir konuğun yerini görsel hafızasını kullanarak, ölülerin kimliklerini belirleyebilmiştir.
Bu deneyimden yola çıkarak, Simonides herkesin konumlarını seçerek ve hatırlamak istedikleri şeylerin zihinsel imgelerin çizerek hafızalarını geliştirebileceğini fark etti. Eğer resimler zihinde canlandırılan yerlerde belirli bir sırayla saklanırsa, o zaman çağrışımın gücü sayesinde herhangi bir şeyi hatırlamak mümkün olacaktı. Sonucunda ortaya çıkan mekan yöntemi, Antik Yunan ve Roma'nın bazı retorik tezlerinde tarif edilmiştir ve günümüze daha çok hafıza sarayı olarak bilinmektedir.
Bir süreliğine içine girdiğim bedenin gözlerinden bakıyorum sana. Belki bir tek gözlerim, kalıcı olan yanıma, ruhuma açıldığı için bakış değerlidir. Ama senin değerin benim bakışımdan değil kendiliğindendir...
Şu var ki polemarkhos, insan sık sık aldanır. Doğruluğu, kötü sandığı dostlarına zarar vermekte, iyi sandığı düşmanlarına da iyilik etmekte görür. Böyle olunca da, simonides'in deminki sözünün tam tersini söylemiş oluyoruz...
"Yazıcı köle Simonides, Hanımefendi Sabina'yı kölece sevdi. Özgür bir adam olsaydı yine öyle severdi. Yazıcı köleyim ben. Sıfatımı ismimden sonraya bırakma. Beni onunla an onunla tamamla.."
..
"İsim kaderdir. Ama Hanımefendi Sabinanın ismi de kaderi de benim değildir. Onun için kalbimde her ne kadar açıkça Hanımefendi Sabina kağıtta sadece bi rumuzdur.."
Yazarın kitaplarını okuyanlar bilir, Şiirsel, duygusal bir anlatımı vardır Nazan Bekiroğlu'nun. Alır götürür okuyucuyu, hikâyenin içine çeker.
Kehribar Geçidi'nde de uzun bir yolculuğa çıkacaksınız.
Devran dönüyor, yüzyılları deviriyor, olması gerektiği gibi...
Peki ya İnsan ; giyimleri kuşamları, halleri tavırları, eşyaları cihazları,