Koleksiyonculuk ne zengin adam işidir ne gariban işi. Kimin işidir diye sorarsanız, keyfi adam işidir. Bilmem siz keyfinize ne kadar düşkünsünüzdür. Bana sorarsanız, ben az düşkünümdür de çevrem pek öyle demez bu işe: “keyfe keder” derler, “senden rahatını görmedim” derler, “bu dünya sana güzel” derler bazı ağzı bozuklarda çeşit çeşit şeyler
Sinağrit Baba oltalardan birini kokladı. Bu, balıkçı Hristo'dur; kusurlu adam. Gözü açtır onun. içinden pazarlıklıdır. Evet, fukaradır ama, kibirli değildir. Sinağrit Baba fukaralıkta gururu sever. öteki oltaya geçti. Kokladı. Bu, balıkçı Hasan'dır. Geç! Cart curt etmesine bakmal Korkaktır. Sinağrit Baba cesur insandan hoşlanır. Bir başka oltaya başvurdu. Balıkçı Yakup iyidir, hoştur, sevimlidir, edepsizdir, külhanidir. Ama kıskançtır. Kıskançları sevmez Sinağrit Baba. Geç! Şu olta, hasisin tuttuğu olta. Sinağrit Baba cömertten hoşlanır.
Siz hiç kahveye gittiniz mi ? Ben gittim, hem de çok gittim. Lisedeyken gittim, üniversitedeyken gittim, üniversiteden mezun olunca gittim. Şimdi gider miyim gitmem. Yahu şehirde kahveye mi gidilir, şehirde starbucksa gidilir. Oraya da ben gitmem. Köyde olsam ama öfff, kahveden çıkmam. Sabahtan akşama kadar kahvenin başını beklerim. Çay içerim,
Sinağrit Baba, son nefesini hicbir insanlık imtihanı geçirmemişin sandalında pişman ve mağlup verdi.
(Imtihana tabi olmayan biri için kolaydır cesur olmak, cömert kalmak, mağrur davranmak. Hani ne derler bilirsiniz, bekara karı boşamak kolay diye.)
Sinağrit Baba düşünüyordu. Gidip o yakamoz yapan ipe bir diş vurdu muydu, tamamdı. Ama hiçbirini kurtaramıyor, hareketsiz duruyordu. Sinağrit Baba onları kurtarmanın bu kadar kolay olduğunu biliyordu ama bildiği bir şey daha vardı, o da ister su, ister kara, ister hava, ister boşluk, ister hayvan, ister nebat aleminde olsun bir kişinin aklı ile hiçbir şeyin halledilemeyeceğini bilmesiydi. Ancak bütün balıklar oltaya tutulan hemcinslerini kurtarmanın tek çaresinin koşup o yakamoz yapan ipi koparmak olduğunu akıl ettikleri zaman bu hareketin bir neticesi ve faydası olabilirdi. Yoksa, gidip Sinağrit Baba oltayı kesmiş, biraz sonra Sinağrit Baba tutulduğu zaman kim kesecek? Kim akıl edecek yakamozu dişlemeyi?..
Lise yıllarımdan en sevdiğim öykü felsefe öğretmenim Emin Bey'in sesini anımsayarak bir kez daha okudum:
"Sinağrit Baba son nefesini, böylece hiçbir insanlık imtihanı geçirmemişin sandalında pişman ve mağlup verdi."
“Bir insan ne zaman ölür?” sorusuna Romalılar, eski bir taş yazıtta şöyle yanıt vermişler: “Onu en son anan insan öldüğü zaman...” Sadece sevgini ver, Sait Faik'in "Sinağrit Baba" adlı hikâyesindeki örtük ileti gibi iyilikle git bu yalan dünyadan...