Tam 40 gün oldu sen gideli.
Kırk günün ilk gününden başlayayım. Bir sabah uyandım ve sen öldün. Haber bana kuş olup ulaştı. Ecel kuşu diye bir kuş varmış, bilmiyordum. Haberi boynunda kara bir zarfla, o getirdi. Katladığın yerden açıp baktım, “Sevgilim ben öldüm hoşça kal” yazıyordu. Yaşasaydın sana derdim ki; “Yalnız hemşerim, bu haber sevdiğine böyle mi verilir?” O saatten
inandığımız yerden kırıldık..
Olacaktı, bugün değilse yarın, inanıyordum, bir gün olacaktı ve o günü görmek istiyordum. O yüzden inandım; inandım işte.
Reklam
- " (...) Gustav Jung: 1944 senesinde ayağım kırıldı. Bu şansızlığı, bir de kalb krizi takib etti. Ölümün eşiğinde kendimde olmadan yatıyordum. Oksijen ve kâfur veriyorlardı. Sanırım hezeyanlar ve hayâller o sırada başladı; öylesine güçlüydüler ki, ölmek üzere olduğuma inandım. Hemşire daha sonra bana, “çevrenizde bir ışık oluşmuştu!” dedi ve bunu ara sıra ölmek üzere olanların çevresinde gördüğünü söyledi. Ölümün sınırına dayanmıştım, sanki bir düşte yaşar gibiydim. Her neyse! Garib şeyler olmaya başladı. Fezada olduğumu sanıyordum. Aşağıda, parlak bir MAVİ IŞIK içinde dünya duruyordu. Derin mavi denizleri ve kıtaları görebiliyordum. (...) En azından, ruhun hiç olmazsa bir yönünün yer ve zaman kanunlarına uymadığını gösteren belirtiler var. Benim de hayatımdan örnek olarak verdiğim birçok hatıra, sezgi ve yerle bağıntılı olmayan algılama hâdiselerinin yanı sıra bu tecrübeler, ruhun, yer ve zamana ait sebeb-netice ile ilgili kanunlara uymadığını isbatlıyor. Bu da, zaman ve yer kavramımızın ve bunun neticesi olarak da “illiyet” kavramımızın eksik olduğunu gösteriyor..."
Sayfa 324 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
Onlar bunu anlamazlar. Hayır, anlamayacaklar. Geçmişte tuhaf görünmekten acı duyardım. Ne görünmesi, düpedüz öyleydim! Her zaman tuhaf biriydim, biliyorum bunu, belki de doğuştan böyleydim. Gülünç biri olduğumu yedi yaşlarımda anlamıştım. Sonra okula başladım, üniversiteye girdim, gelgelelim okudukça gülünçlüğümü daha açık seçik görüyordum. O
Korksam da dayandım doğdum, karıştım insana ve ayrıldım. Ödedim borcumu kim nasıl ödediyse, o ölçüyle beleş vereni sevdim, kafama göre. Kadın avutarak oynadıysa benimle: gerçekten inandım— hoşuna gitsin diye! Güverteler yıkadım kova kova sularla ahmak adamı oynadım akıllı beyler arasında Emek, gazete,şiir, beyit ve kıta sattım— hangisi kolaydı daha Uysal ipte değil, şanlı savaşta, bazen bunu umuyorum son nefesim yatakta. Nasıl olursa olsun, işte hazır hesap da, yaşadım—mukadderat, zaten benden öncekiler de mefta.
Sayfa 246 - NotaBene YayınlarıKitabı okudu
Büyük Atamızı kaybettikten sonra yazmaya başladığım notlarıma artık devam etmeyeceğim. Kusurlarını bilmeyen, anlamayan, görmeyen kişileri eleştirmek istemiyorum artık. Ben de onlardan biriyim. Seksen beşinci yaşını yakında tamamlayacak bir insan, ipek böceği gibi kozasına sığınmalı, son iplikleri kendi manevi dünyasının üstüne sarmalı. Bugüne kadar yazdıklarım, memleketimin insanlarına ve içinde yaşadığım topluma bazı gerçekleri öğretebilirse, yaşamımı boşa geçmemiş sayacağım. Hayatta hangi işe başlamışsam orada en büyük sorumluluğu yüklendim ve görevimin bittiğini görünce de istifa ederek ayrıldım. Yaşadığım günlerin notlarının da bir yerde kesilmesi gerekirdi. Bundan sonra okuyarak ve düşünerek yaşayacağım, insanlar arasında bir misafir gibi dolaşacağım, bir uzun yolculuk öncesinin heyecanlarını yaşayacağım. Bundan sonra artık sadece kendi sesimi duyacağım, kendi içime kapanacağım. Yaşadığım zamanı, insanları ve bütün geçmişi ile insanlığı sevdim ve insanlığa inandım. Bu satırlar, o sevginin ve inancın bir borç ödemesidir.
Sayfa 291Kitabı okudu
Reklam
24 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.