Nayman Ana Efsanesi
Oy balam, oy! Hafizan kökünden sükülüp alınanda, başına sardıkları deve derisi kuruyup büzülerek ceviz kırar gibi beynini sıkıştıranda, o görünmez çember gözlerini kanlı yaşla dolduranda, Sarı-Özek'in dumansız ateşinde cayır cayır yananda, ölüm susuzluğundan çatlayan dudaklarına bir damlacık yağmur düşmedi! Oy balam, oy! Can balam, oy! Yeryüzüne hayat veren güneş, senin için kapkara bir yıldız oldu da bir damla ışık vermedi! Ondan nefret etmedin mi oy balam oy! Can balam, oy! "Acı çığlıkların bozkırda yankı yankı yayılanda, gece gündüz "Tengri!" deyip yana yakıla gökyüzü boşluğuna seslendiğinde, dayanılmaz acılarla kıvrananda, kusmukların, pisliklerin, sidiklerin içinde boğulanda, balam oy, vücudun yıkılıp üzerine sinekler üşüşende, yavaş yavaş aklını yitirip gittiğinde, hepimizi yaratıp sonra da kendi hâlimize salıveren Tengri'ye son gücünü toplayıp isyan etmedin mi? Oy balam, oy! Can balam, oy! "İşkenceyle sakatlanan aklını karanlığın örtüsü yavaş yavaş kapladığında, zorla elinden alınan hafizan geçmişle bağlantısını koparanda, öz ananı dağ dibinden akan ve kıyısında oyun oynadığın derenin şırıltısını, kendi adını, babanın adını, sana utana utana bakarak gülümseyen kızın adını, aralarında büyüdüğün bacı-kardeş, hısım-yoldaş herkesin hayali gözünde silinende, seni karnında taşıyıp bu günleri göstermek için doğuran anana kargışlar okumadın mı? Oy balam oy! Can balam, oy!"
Dırdırcılar
Mızmız, dırdırcı insanları hiç sevmem; bu adamlar yaşamanın sevinçlerine yan çizer, dertlere can atar, dertlerle kaynaşırlar; sinekler gibi, cilalı, pırıl pırıl yerlerde tutunamaz, pürtüklü, pürüzlü yerlere abanır, oralarda rahat ederler ya da sülükler gibi kara kan içer, kanla beslenirler.
Sayfa 30 - İş BankasıKitabı okuyor
Reklam
...kadınlar niye sinekler gibi düşerler hüzünlü erkeklerin ağına?
Akıl fikir versin
Günler geceler süren araştırmalar, okumalar, gözlemler ve derinlemesine yapılmış incelemelerle geçirilmiş -dile kolay- altmış günlük kocaman bir hayatın neticesinde, kâinatın anlaşılması en güç yaratıkları olan insanlar hakkında vereceğim hüküm şudur efendim: Çıldırmışlar! Evet! Çıldırmışlar! İnsanların hepsi çıldırmış! Çok mu sert buldunuz? Ah, bu hükmü ilk zamanlar ben de çok sert bulur ve insanları daha bir azimle anlamaya çalışırdım. Fakat yaptığım tüm çalışmalar zaman içerisinde beni bu fikre daha da bağlamaktan başka bir işe yaramadı. İna- nın çok uğraştım bayım. İnsanların çıldırmış olduğu düşüncesini çürütebilmek için, inanın çok uğraştım. Fakat nafile. Üstelik insanların çıldırmış olduğuna karar veren ilk sinek ben değilim ve sizi temin ederim, bu ihtiyar dünya milyarlarca sineğin önümüzdeki yüzyıllar boyunca böyle düşündüğüne tanıklık edecek. Zira atalarımız aklımızın yarısıdır! Evet! Biz sinekler bir konuda sıhhatli bir hükme varabilmek için, gözlem ve deneylerden yararlandığımız kadar, tarihimizden de yararlanırız. Beylik bir laf olacak ama geçmişi bilmeden geleceği kurmak imkânsızdır.
Bir yazar için en kötü şey başka yazarları tanımak, daha da kötüsü çok sayıda yazar tanımaktır. Aynı boka konan sinekler gibi.
Kola İle Gelen Ölüm
Bir kutu kolayı lekeli giyeceklerin üstüne boşaltın, deterjanı ekleyin ve her zaman yıkadığınız gibi yıkayın. Kola yağ lekelerinin yok olmasına yardım edecektir. Ayrıca araba ön camlarındaki her türlü kuş pisliği, yapışan sinekler veya ağaçlardan dökülen toz, polen, yapışkan maddelerin çıkarılması için en iyi madde KOLA'LI içeceklerdir. 2001 yılında Delhi Üniversitesi'nde "kim daha fazla Kola içecek" diye bir yarışma yapıldığında, sekiz litre Kola içerek kazanan ve 10 dakika içerisinde herkesin gözü önünde ölen kişinin haberini duymuşsunuzdur. Neden öldü? Çünkü çok fazla karbondioksit almıştı ve kanında yeterli oksijen yoktu.
Reklam
Haşarı bir veledin kavanoza hapsettiği sinekler gibiyiz, cama kafamızla vurup bir nefeslik delik açmaya çalışıyoruz...
Eski nef­retim yok oluyor, ayda bir saat yokluyor sadece, o da babam artık dayanmakta zorlandığını, her geçen gün daha çok müşterinin şehir merkezinde alışveriş yaptığını anlatıp sızlandığında, ne kadar yorgun olduklarını gör­düğümde. Nefret ettiğim benim. Onların sırtında yük­seldim, tezgahın gerisinde didinip duruyorlar, bir de üs­tüne onları hor görüyorum... Peki neye yaradı, tek bir yakın arkadaşım yok, kimseye bağlanamıyorum ... Sinek­ler dönüp duruyor on yıldır değişmeyen, yamru yumru, eski peynir fanusunun üzerinde. Belki de benim yüzüm­ den daha güzel bir bakkal sahibi olamadılar. Clopart Sokağı'nda ömür tüketiyorlar. Onlar için yapabileceğim bir şey yok ya da hayır, var, edebiyat fakültesine girmem onları mutlu edecek.
"Tanrı bana sinekleri kovayım diye bir kuyruk vermiş; ama keşke sinekler de olmasaydı, kuyruğum da."
Reklam
Bilirim kötünün kötüsü bir oteldir burası odalarında hamam böcekleri sinekler Pis yataklar, lekeler, sararmış çatlak lavabolar Peki bir İNSAN nedir?
yangın
Bir cümle tuhafsa dikkat! pek tuhaftır insanın tırnak çıkardığı Sonra da boyadığı, ne demeli sonra da kestiği Korkum yok; ben güpegündüz rakılar boğazlıyorum Gözlerimi batırıyorum istakozlara Oh ne güzel! şişenin de bir anlamı oluyor böylece Kim konuşuyor? ben konuşmuyorum. Bir gün çok yürürseniz dikkat! sinekler şehirde kalıyor Bütün taşıtlar paslanıyor ayrıca Pencereli yıldız, misafirli oda; bol bol öttürüyorsunuz onları Çünkü kırlara çıkıyorsunuz, şemsiyenizi bırakın ayıp! Bana parmağınızdaki çiçekleri gösterin.
Bokların içinde uzun süre debelenirseniz, leş gibi kokusu peşinizi asla bırakmaz.Bulabildiğiniz her türlü sabunu alırsınız, teninizi kızarana dek ovalayabilirsiniz, ama bir gün dışarı çıktığınızda üstünüze bir sinek konuverir.Sonra, bir tane daha ve bir tane daha konar...Çünkü bilirler.O taptaze cildin altında, bok olduğunuzu bilirler.Boktan başka bir şey olmadığınızı bilirler.Dilediğiniz kadar temizlenebilirsiniz ama sinekler her zaman nereye konacaklarını bilirler.
"Mızmız, dırdırcı insanları hiç sevmem; bu adamlar yaşamanın sevinçlerine yan çizer, dertlere can atar, dertlerle kaynaşırlar. Sinekler gibi, cilalı pırıl pırıl yerlere tutunamaz; pürtüklü, pürüzlü yerlere abanır, oralarda rahat ederler; ya da sülükler gibi kara kan içer, kanla beslenirler." -Montaigne
Çok düşünürler senin hakkında daracık ruhlarıyla, - şüpheli gelirsin hep onlara! Şüpheli olur çok düşünülen ne varsa. Tüm erdemlerin yüzünden cezalandırırlar seni. içtenlikle bağışladıkları yalnızca - hatalarındır. Yumuşak başlı ve dürüst olduğun için dersin ki: "Masumdur onlar, küçük varoluşlarında." Oysa onların daracık ruhları düşünür ki: "Suçludur tüm büyük varoluşlar!" Onlara yumuşak davransan, onları aşağıladığını düşünürler; ve senin iyiliklerine gizli kötülüklerle karşılık verirler. Senin sessiz gururun her zaman ters düşer onların beğenisine; bir kere olsun kibirli davranma tevazusunu gösterirsen, sevinirler. Bir insanda fark ettiğimiz şeyi alevlendiririz de. Bu yüzden koru kendini küçüklerden! Senin karşında küçük hissederler kendilerini, ve küçüklükleri yanar tutuşur sana karşı, görünmez bir intikam içinde. Fark etmedin mi onlarla karşılaştığında ne de çok suskun kaldıklarını, ve nasıl da güçlerini yitirdiklerini, sönmeye yüz tutmuş bir ateşten çıkan duman misali? İşte, dostum, vicdan azabısın sen komşuların için: çünkü değersizdir onlar senin yanında. Bu yüzden nefret ederler senden ve can atarlar kanını emmeye. Komşuların her zaman zehir li sinekler olacak; senin büyüklüğün, - daha da zehirli kılar onları ve daha da sinekleştirir. Kaç dostum, yalnızlığına ve sert, şiddetli bir havanın estiği yere. Senin kaderin değil sineklik olmak.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.