Burjuva- demokratik düşünce tarzı, sınıf mücadelesinin evrimci yöntemlerinin mümkün olduğu sürece modem yaşam içerisindeki gerçekliğini ve işlevini kaybetmeyecek güçsel-iradesel mücadelelerin toplumsal mekânda yer bulmasını mümkün kılacak rasyonalize edilmiş biçimleri hem yaratmış hem de keşfetmiştir.
Bu platformun yaratılması, burjuvazinin tarihsel-kalıcı başarısıydı; ve buna bağlı olan entelektüalizinin tek taraflılıkları acımasızca deşifre edilmiş olsa bile, yine de bu başarının önemine saygı duymak mümkündür. Burjuva bilinci, bu entelektüalizmle kendi rasyonelleştirmesinin sınırlarını örtbas etmeye çalışıp böylece sırf tartışmalarla reel çelişmelerin tamamıyla üstesinden gelinebilir imajını yaratmayı hedeflemiştir. Ancak iş böyle olunca, politiğin alanında, teoriyi pratikten ve düşünmeyi istemekten özsel olarak ayıramadığımız yeni bir düşüncenin oluştuğunun da farkına varmamıştır.
Hasan, "lşte bir ülkede yaşayanlar," dedi sardığı sigarayı Alper'e ikram ederken. Alper başıyla tanımı da sigarayı da reddetti. "Vatandaş kim o zaman?" "Yurttaşlık resmî bir hal," dedi Hasan ve ekledi: "Abi mesela Arap halkı, Türk halkı, Kürt halkı... Böyle..." Alper derste hocanın da sorduğu soruyu
Sınıf bilinci, bir sınıfın üretim ilişkileri içinde kendi üyelerinin rollerinin ve öteki sınıfla ilişkilerinin farkında olması demektir. Marx'a göre bir sınıf tam olarak, sadece insanlar başka sınıflarla çatışan ilişkilerinin farkında olduklarında varolur.
Nasıl eskiden “kendinde bilinç’in yerine tarihsel açıdan daha ayrıntılı bir ifade olan “halk ruhu” kavramı geçtiyse, günümüzde de hâlâ çok fazla kapsamlı olan halk ruhu kavramının yerine sınıf bilinci ya da, daha doğru olarak, sınıf ideolojisi kavramı geçmiştir. Düşüncedeki gelişim, böylece, çift yönlü hareket etmektedir: Bir yandan, dünyanın sonsuz çokluğunun bilinç kavramı yardımıyla tek bir merkez kazandığı sentezleyici bir yoğunlaşma sürecine girilmiştir; öte yanda ise, sentezleyici hareket çerçevesinde fazlasıyla kurucu olarak tasarlanan bu bütünlüğü giderek daha çok yumuşatıp esnekleştirmeye çabalayan aynı düşünsel hareketin varlığı görülmektedir.
Az önce tam olarak şöyle şeyler okudum " paranı 10 TL 'lik banknotlar halinde muhafaza et, paranın miktarıyla ilgilenme, âdediyle ilgilen, (10 tane param var gibi yani) "...
Ama benim aklıma daha mantıklı bir şey geldi; 5 kuruş yapalım hepsini? Düşünsene 40.000 TL maaşı almışsın, hepsini 5 kuruş yapıyorsun... Offff, zenginliğe bak
Aklıevvellerimiz Lenin 1917’nin başında yurtdışında ölmüş olsaydı da Ekim Devriminin «aynen» gerçekleşeceğini söyleyebilirler. Ama bu doğru değildir. Lenin tarihsel sürecin yaşayan unsurlarından birini temsil ediyordu. O, proletaryanın en faal bölümünün tecrübesini ve anlayışlılığını kişileştirmişti. Onun devrim arenasına vaktinde çıkması, öncüyü seferber etmek, ona işçi sınıfı ile köylü kitlelerini toparlama fırsatını vermek için gerekliydi. Savaüşın kritik anlarında başkomutanlığın rolü ne denli belirleyiciyse tarihi dönüm noktalarının kritik anlarında siyasal önderlik de o denli belirleyici bir etken haline gelebilir. Tarih otomatik bir süreç değildir. Yoksa önderlere, partilere, programlara ve teorik mücadelelere ne gerek kalırdı.” Troçki, Sınıf, Parti ve Önderlik, Sınıf Bilinci, sayı 3, s.89
Lümpenlik kavramına değişik bir bakış açısı getiriyorum ve adeta yeni bir pencere açıyorum.
Vatansever olmama + Boşvermiş olma
----
Birçok Lümpen Var!
Lümpenliği, sadece proleterlerden (i.e.s. halktan) sınıf bilinci olmayanlara yönelik bir şey olarak ele almamak lazım.
Zira mevcut toplumda da milli bilinçten yoksun, topluma hizmet etmekten uzak, pek çok insan var. Ki bunlar arasında orta veya üst sosyo ekonomik düzeyden de yine fazlaca insan var.
Bu insanlar da lümpen olarak ayrıca izah edilebilirler.
"Allah iyi insanlarla karşılaştırsın" diye bir dua var. Buna eklemek istediğim bir şey var. "Allah güzel kitaplarla karşılaştırsın" okuduktan sonra hayatımızdan zaman kaybı olmadığını düşündüğümüz. Mesela bu kitap iyiki çıkmış. 99 günde bitirdiğim bu kitap belkide en uzun süre elimde kalma rekoruna sahip. Hz İbrahim'in
18 mart 1915 deniz savaşı sonrası 25 nisan 1915te başlayan çanakkale kara savaşlarına dair yerli yabancı yazarlar, tarihçiler, araştırmacılar tarafından yazılmış birçok kitap var.
okumuş olduğum bu kitap dışarıdan bakıldığında bunlardan biri gibi görünse de aslında tam olarak böyle değil.
zira