Yürüyüş
Gün batıdan doğuya bir dualı er yürür Çölleri, orduları, surları yener yürür. Malazgirt'te, Mohaç'ta devler keser yolunu Poyrazdan yaratılmış, atlarla çiğner, yürür. Kan ile yazılmıştır cenk meydanı yasası Burda yürek konuşur, özge bir hüner yürür. Nice siperler vardır, gülle kurşun kår etmez. Bileklere iş düşer, sürgüler süner yürür. Sakarya boylarında bu mübarek erlerin Alnından öpmek için melekler iner yürür Bir çağ gelir çelikten küheylänlar şahlanır Lefkose ovasında paletler döner yürür. Tanrı ona Türk demiş, önüne dursa dağlar Onları binek eyler üstüne biner yürür. Mehmetçik yürür iken düşmana kaçmak kalır Kara yere karılır; sürünür, siner yürür.
Reklam
Okunu attı mı ölüm, siperler boşuna; O şatafatlar, altınlar, gümüşler boşuna; Gördük bütün insan işlerinin içyüzünü: Tek güzel şey iyilik, başka düşler boşuna.
Gelip kuşattığında alnını kırk yılın kışı, Ve güzelliğinin meydanında derin siperler kazdığında, Gençliğinin göz alıcı kibirli giyim kuşamı, Dönüşür değersiz eski püskü paçavraya. Derken sorulduğunda sana güzelliğin nerde diye, O diri günlerinin definesi nerde bulunur,
Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre. Yani ölüm muhakkak. Birinci siperlerin hiçbiri kurtulamamacasına kâmilen düşüyor. İkincidekiler onların üzerine gidiyor. Fakat ne kadar şâyân-ı gıpta bir itidâl ve tevekkülle biliyor musunuz? ÖLENİ GÖRÜYOR, ÜÇ DAKİKAYA KADAR ÖLECEĞİNİ BİLİYOR, EN UFAK BİR FUTUR GÖSTERMİYOR. SARSILMAK YOK. OKUMA BİLENLER ELLERİNDE KURAN-I KERİM, CENNETE GİRMEYE HAZIRLANIYORLAR. OKUMA BİLMEYENLER KELİME-İ ŞEHADET GETİREREK YÜRÜYORLAR. Emin olmalısınız ki, işte bize Çanakkale Zaferi'ni kazandıran bu yüksek ruhtur.
Siperler yoluyla mağara çağına güle oynaya gerilemiş olan insanlık, paranın bin yıllık saymaca değerinden de vazgeçmiş, ilk çağların değiş tokuşuna dönmüştü. Bütün ülkede eğlenceli bir alışveriş alıp yürümüştü.
Sayfa 329 - Milliyet Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kasım 1914'de savaşın ilânından sonra, Ruslar'ın Ermeni gönüllü taburları ile sınırlarımıza taarruz etmeleri üzerine, gerek vilâyet merkezinde ve gerekse çevresinde bulunan Ermeniler'in tutum ve davranışları, tamamen değişmeye başladı. Devlet memurları ve jandarmalar hakaret ve saldırlara maruz kaldılar. Timar'da koyun sayımı meselesinden dolayı çıkan isyan ile artık olaylar önüne geçilemez bir durum aldı. Burada, çevreden katılanlar ile asilerin sayısı bini aştı. Bunlar mavzer ve Rus tüfekleri ile silâhlanmışlardı. Çatak-Van-Bitlis telgraf telleri kesildi. Çatak'ta hükümet konağına hücum edilerek iki er şehit edildi. Kürt köylerine ve yolculara saldırmaya başladılar. Rastladıkları Müslümanlar'ı, çoluk çocuk ayırt etmeden vahşice öldürdüler. İhtilâlciler, Van'da da Hamid Ağa Kışlası'nda bulunan bölüğe ve Ermeni mahallelerini çevrelemiş olan jandarma ve milis karakollarına ateş açtılar. Genel bir durum alan isyan, Erciş ve Adilcevaz'a da sirayet etti. 1915 Nisan ayı ortalarında Rus subayları komutasında, en azı 400 kişilik Ermeni çeteleri, Rus ve Iran sınırlarından içeriye girmeye uğraştılar. Van ve çevresindeki Ermeni çeteleri ile meydana gelen çatışmalarda siperler içerisinde "Ermenilik serbest", "Ermenistan kurtuldu" cümleleri ile donanmış bayraklar, birçok siperde, önlerinde "intikam" yazılı Ermeni kalpakları, Rus ve Fransız şapkaları bulundu.
Sayfa 15 - Azerbaycan Kültür Derneği YayınlarıKitabı okudu
Çok akıllıca Aferin Von Sanders
Düşman gemileri, karaya çıkan birlikleri tam anlamıyla koruyorlardı. ... Türk hatlarının, İngi­liz siperlerinin yakınında kazılacak siperlere yerleştirilmesi­ni salık verdim. Çünkü ön hatlarımız, ancak böylece düşman gemi atışlarından kurtarılabilirdi. Siperler birbirine yakın olun­ca, gemiden atılacak mermilerin kendi siperlerine düşmesi olasılığı bulunduğundan, ön siperler top ateşinden kurtulabi­lirdi. Bu durum, komutanlara ve birliklere yeteri kadar açık­landı ve uygulandı. Dünya Savaşı'nda bir ordunun hem düşman filosu, hem de kara ordusuyla aynı anda savaştığı tek savaş alanının Çanakkale kara çatışmalarında olduğunu belirtmeliyim.
Sayfa 94
Mustafa Kemal saatine baktı ve hemen hemen 4.30 olduğunu gördü. Birkaç dakika sonra ortalık aydınlanacak ve düşman birbirine yakın kümelenmiş duran Türk askerlerini görebilecekti. Eğer görür ve ates açarsa, saldını suya düşerdi. Mustafa Kemal ileriye doğru koştu. Tümen komutanı da yanına geldi. Oteki subaylarla bir arada erlerin önünde durdular. Mustafa Kemal, siperler boyunca ilerleyerek alçak sesle erlere talimat verdi: "Askerlerim, karşınızdaki düşmanı mutlaka yeneceğiz. Yalnız acele etmeyin. Ben önden gideceğim. Kırbacımı kaldırır kaldırmaz hepiniz ileri atılın." Öteki subaylara da erlere aynı işareti vermelerini söyledi. Sonra, birkaç adım ilerledi ve kirbacın kaldırdı. Bir an içinde, erler süngü takmış, subaylar kılıçlarını çekmiş olarak, sonradan kendi anlatuğına göre, "aslanlar gibi" karanlığın içine atıldilar. Bir an sonra düşman siperlerinden yalnız, "Allah!"" sesleri duyuluyordu. Ingiliz askerleri, silaha davranmaya bile vakit bulamamışlardı...
Sayfa 119 - Altın KitaplarKitabı okuyor
Okunu attı mı ölüm, siperler boşuna; O şatafatlar, altınlar, gümüşler boşuna; Gördük bütün insan işlerinin iç yüzünü: Tek güzel şey iyilik, başka düşler boşuna.
Sayfa 134 - İş bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Siperin altına girip acele edin, dedim," dedi biri. "Hadi kalk!" dedi bir başkası. "Bu 'yemek'e karşı kılıf nedir? Seni pişirmek için sopalar! Yapmamız gereken yerin izin verdiği kadar yaklaşmak ve sonra bir hendek kazmak.” “Siperlerinizi havaya uçurun! Her zaman siperler istersiniz; bir tavşan olarak doğmalıydın Snippy.” "Peki onların boyunları yok mu?" dedi üçüncüsü aniden - ufak tefek, dalgın, esmer bir adam, pipo içiyordu. Açıklamamı tekrarladım. "Ahtapotlar" dedi, "ben onlara böyle derim. İnsan balıkçılarından söz edin; balık avcılarından söz edin bu sefer!” İlk konuşmacı, "Bu şekilde canavarları öldüren bir cinayet değil" dedi. "Neden şu lanet olası şeyleri toplayıp bitirmiyorsun?" dedi küçük esmer adam. "Ne yapabileceklerini sen söyleyebilirsin." "Kabukların nerede?" dedi ilk konuşmacı. “Vaktimiz yok. Acele edin, benim tavsiyem bu ve hemen yapın. Bu yüzden bunu tartıştılar. Bir süre sonra onları bıraktım ve alabildiğim kadar çok sabah gazetesi almak için tren istasyonuna gittim. Ama o uzun sabahı ve daha uzun öğleden sonrayı anlatarak okuyucuyu yormayacağım. Horsell ve Chobham'ın kilise kuleleri bile askeri yetkililerin elinde olduğundan, ortak noktayı bir an olsun görmeyi başaramadım. Konuştuğum askerler hiçbir şey bilmiyorlardı; memurlar hem gizemli hem de meşguldü. Ordunun huzurunda kasabadaki insanları yeniden oldukça güvende buldum ve ilk kez tütüncü Marshall'dan oğlunun da ortalıkta ölenler arasında olduğunu duydum. Askerler Horsell'in eteklerindeki insanları kilit altına alıp evlerini terk ettirmişti.
her zaman büyük bir alçaklığa tanıklık eden, harap olmuş yüz resimleri her şartta kalıcılıklarını muhafaza etmişlerdir: Siperler cehenneminden kurtulmayı başarmış Birinci Dünya Savaşı gazilerinin korkunç bir şekil bozukluğuna uğramış yüzleri; Amerika'nın Hiroşima ve Nagasaki'ye attığı atom bombalarından sağ kurtulanların derin yaralarla eriyip keçeleşmiş yüzleri; Ruanda'da Hutuların başlattığı soykırımdan kurtulmuş Tutsilerin pala darbeleriyle yarılmış yüzleri: Bu insanların kendi yüzlerine alıştıklarını söylemek doğru olabilir mi?
Ödülü, cezası olmayan, sağır bir tanrı, başkaldırmışların biricik dinsel imgelemidir. Ama Vigny, tanrının sessizliğine lanet edecekken, Epikuros, ölmek gerektiğine göre, insanın sessizliğinin bizi bu yazgıya kutsal sözlerden daha iyi hazırlayacağını düşünür. Bu garip usun uzun çabası insanın çevresinde surlar yükseltme, bu kaleye siperler yerleştirme, insan umudunun bastırılmaz çığlığını amansızca boğma yolunda harcanır. İşte o zaman, yalnız o zaman, yani bu stratejik çekilme tamamlandıktan sonra, Epikuros, insanlar ortasında bir tanrı gibi, başkaldırışının savunucu niteliğini çok iyi belirten bir sesle utkunun türküsünü söyleyecektir. “TUZAKLARINI BOZDUM, EY YAZGI, BANA ULAŞMANI SAĞLAYACAK BÜTÜN YOLLARI KAPATTIM. NE SANA YENİLECEĞİZ NE BAŞKA KÖTÜ BİR GÜCE. VE KAÇINILMAZ YOLCULUK SAATİ ÇALDIĞI ZAMAN, YAŞAMA BOŞU BOŞUNA SARILANLAR KARŞISINDA HORGÖRÜMÜZ ŞU GÜZEL TÜRKÜDE ÇINLAYACAK: “AH! NASIL DA ONURLU YAŞADIK!”
Okunu attı mı ölüm, siperler boşuna; O şatafatlar, altınlar, gümüşler boşuna; Gördük bütün insan işlerinin iç yüzünü: Tek güzel şey iyilik, başka düşler boşuna.
Sayfa 134Kitabı okudu
826 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.