Birinci bölümde bahsettiğim zevki o zaman duymaya başladım. Hele subay vakasından sonra oraya gitmeden edemez oldum, çünkü subaya en çok Nevski’de rastlıyor, onu inceliyordum. Daha çok tatil günlerinde gelirdi. Gerçi o da generallere, kodamanlara yol veriyor, aralarında hoşhoş gibi, sokula sokula dolaşıyordu, ama bizim gibilere, hatta daha da
beyaz olmasam da siyah da değilim aslında.
Reklam
Öğle güneşi keskin, beyaz ışınlarını yayıyordu. Havada tek bulut yoktu, yaprak kımıldamıyordu. Her şey böyle dinlenirken, sadece gökyüzünde kızışan yuvarlağın ışığı yükseliyordu. Mail ıssızdı, yere karaağaçların ağır ve kımıltısız gölgesi inmişti. Duvarların kenarında bulunan çukurun dibinde yol bekçisi uyukluyordu. Kuşlar susmuştu. Dörtte üçü
Bir günlüğüne insana insan dediğimizi hayal edin. Önce milliyetini söylemeden. İnandığı dinden söz etmeden. İngiliz değil. Amerikalı değil. Fransız değil. Alman değil. İranlı değil. Çinli değil. Müslüman değil. Sih değil. Hristiyan değil. Asyalı değil. Siyah değil. Beyaz değil. Erkek değil. Kadın değil... Yalnızca insan... İnsan, insan, insan.
Sayfa 130
Bu siyah hadımlar, sultanlar (hasekiler) tarafından büyük efendiye iletilecek bir mesaj için gönderildikleri zaman erkeklerin tarafından geçerek kapı ağasına küçük notlar getirirler, o da onları padişaha verir: aynı şekilde saraydaki bir görevliden bir şey istenildiği, ya da kapıya gelen tanıdıkları ile görüşmek istedikleri zaman da böyle hareket edilir. Fakat bunun dışında, sultanın özel izni olmadan saray içinde bir yerden bir yere gidemezler. Buna karşın kadınların dairesinde her yere gidebilir ve sultanların bütün hizmetlerini yaparlar, beyaz hadımlar ise bunu yapamaz.
ne siyah ne beyaz "GRİ"
... hiçbir şey olmayı başaramadım : Ne kötü ne de iyi, Ne bir hırsız ne de dürüst, Ne bir kahraman ne de bir böcek
Reklam
20 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.