Modern dünyanın en önde gelen siyasal birimi ulus-devlettir. Açıktır ki, bu her zaman böyle olmamıştır. Aşiret toplumları, kent devletleri, eskil (ancient) imparatorluklar, feodal toplumlar, tümü farklı birtakım ilkeler üzerinde kurulmuştur; siyasal tutunumları başka tür bağlarla sürdürülmektedir. Ulus-devletin bu üstün konuma yükselmesi gerçekten çok yenidir; Avrupa'da çok-uluslu bir devlet - Habsburg Monarşisi - 1981'e kadar başlıca güç olarak kalırken, diğer Avrupa güçlerinin imparatorlukları, özellikle Britanya ve Fransa, İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar dünyanın geri kalan birçok bölgesindeki halklara bağımsızlıklarını vermeyi reddetmiştir.
“Machiavelli’ye göre bilge bir prens “tilkiden ve aslandan öğrenmelidir” çünkü aslan tuzaklara karşı ve tilki ise kurtlara karşı savunmasızdır. Bu nedenle, birisi hem tuzakları fark edebilmek için tilki, hem de kurtları korkutabilmek için aslan olmalıdır. Sadece aslan gibi hareket edenler ahmaklardır.”
Thomas Janoski-Robert Alford-Alexender M. Hickes ve Mildred A. Schwartz'ın hazırladığı, Siyaset sosyolojisi kitabının"Yeni Binyılda Siyaset sosyolojisi" bir yüzyıldan fazla dır var olsa da, İkinci Dünya Savaşı sonunda ki zafer ile Vietnam Savaşı kartışı hareketler arasında ki on yıllarda kendini bulmuştur.
Bugün bizim için muassırlaşmak (çağdaşlaşmak) demek, Avrupalılar gibi zırhlı gemiler,otomobiller,teyyareler yapıp kullanabilmek demektir.Muassırlaşmak şekilce ve yaşayışça Avrupalılara benzemek değildir.
Dünya’nın Şarkı da Garbı da bize açık bir surette gösteriyor ki bu asır milliyet asrıdır; bu asrın vicdanları üzerine en müessir kuvvet, milliyet mefkûresidir.
Yasal-ussal (akılcı) temellere dayanan çağımızın modern devletlerinde de kendi koyduğu kanun ve kurallara uymakta özensizlik gösteren, yasadışılığa meydan veren uygulamalar sergiliyen bir hükümetin ve/ya da yönetici konumuna liyakatiyle değil de bir dizi politikacılık oyunlarıyla geldiği düşünülen ve ehliyetsiz olduğu kanaatini uyandıran bir hükümet üyesinin de iktidarı vardır, ama otoritesi yoktur.
Yönetici, toplum tarafından (ya da en azından, toplumun önemli bir bölümü tarafından) karizma sahibi olarak teşhis edildiği, öyle algılandığı ve öyle görüldüğü için ancak karizmatik lider olarak sıfatlandırılıyor.
Hukuk devleti ile demokrasinin meydana getirdiği bu ikili, gerçekte birbirine bağlı, birbirine muhtaç, her biri diğeri için olmazsa olmaz bir bütün teşkil etmektedir.