1950'lerde Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü'nden John Calhoun, Amerika'nın sürekli büyüyen şehirlerinden yola çıkarak, yüksek nüfus yoğunluklarında farelerin davranışlarına neler olduğunu gözlemlemek istedi. Hem bilim insanları hem de halk için yazdığı makalelerde şu net yanıtı bulduğunu açıkladı: Yüksek yoğunluklu yaşam, "sapkın" davranışlar ve "sosyal patoloji" üretiyor. Fareler şiddete meyilli hale geldi, yetişkin fareler birbirlerini öldürüp yedi, dişiler yavrularına karşı daha saldırgan oldu, erkekler arasında ayrımsız her dişiye karşı (kızışma döneminde olmayan dişilerle çiftleşmeye çalışmak gibi) aşırı cinsellik isteği ortaya çıktı.
Yoksulluk ve şiddet hakkında son bir moral bozucu tespit. Gördüğümüz üzere şok verilen bir fare, stres tepkisi veriyordu. Ancak şok verildikten sonra bir başka fareyi ısırabilen fareler daha stres tepkisi veriyor. Aynı şekilde babunlarda da eğer alt hiyerarşik sıralardaysan glikokortikoid salımını azaltmanın iyi yollarından biri hiyerarşideki daha düşük kişilere saldırganlığı yansıtmaktır. Burada da benzer bir şey oluyor. Muhafazakarların klasik sınıf savaşı kabusunun, yani yoksulların ayaklanıp zenginleri katledeceği kurgusunun aksine eşitsizlik şiddeti körüklediğinde genellikle yoksullar yine yoksullara saldırıyor.