İçinizdeki çocuğun sizden başka hiç kimsesi yok. Anladınız mı, hiç kimsesi! Siz onu korumazsanız, hiç kimse korumaz o ço­cuğu sizin yerinize. Siz hayatınıza sahip çıkmazsanız, hiç kimse "Hayatını heba ettin. Teşekkür ederim," demez. "Vaktini heba ettin. Teşekkür ederiz," demez. Hayatta olmanın en önemli so­rumluluğu, o çocuğa karşı. O çocuğu korumakta.
Sayfa 134 - Eksik Parça Yayınları - Edebiyat/RomanKitabı okudu
"ey yıldızlar yeryüzü sakinlerinin cefâsını, riyasını yoksa siz de mi anladınız ey yıldızlar... saf, iyi yıldızlar gökyüzünün kalbine bu yüzden mi saklandınız"
Sayfa 79 - YKY, Ey Yıldızlar adlı şiirdenKitabı okuyor
Reklam
"Zorlu işler geldi mi, hurda demiri bile yiyip yutarım. Ama şimdi hazımsızlık çekiyom. Söylediklerinizin çoğunu hazmedemiyom. Anladınız ya, o eğitim yok bende. Kitapları ve şiiri severim ve en ufak vakit bulduğumda okumuşumdur. Ama şimdiye kadar hiç onlar hakkında sizin gibi düşünmedim. Bu yüzden de onlar hakkında konuşmam. Yani haritası ya da pusulası olmadan yabancı denizlere sürüklenmiş gemi gibiyim. Ama artık ben de yönümü bulmak istiyom. Belki siz beni doğru yola sokarsınız. Konuştuğunuz bütün o şeyleri nereden öğrendiniz?" "Okula gittim, hoşuma gittiği için ilgilendim ve çalıştım." "Üniversiteye mi gittiniz?" diye samimi bir hayretle sordu genç adam. Kızın kendisinden en az bir milyon mil uzaklaştığını hissetmişti.
Sayfa 14 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
“Siz bana yalnız dümen ve bacası olan bir gemi ile yolculuğa çıkmamı teklif ediyorsunuz. Hayır, gemi dediğin bir bütündür. Makinası, küpeştesi, güvertesi, daha bilmem her şeyi, kamarası, kaptan köprüsü... Hepsi ile bütündür. Kaptandan farelerine varıncaya kadar! Bana, gemime tayfa, yolcu ve fare bulun, anladınız mı? Dar kadro demek çalışmamak demektir. Bir müessese canlı bir mahlûktur. Mide, kol, bacak... Hepsi lâzım. Hattâ daha ileriye giderek lüzumsuz unsurlar bile bulunmalı, diyeceğim.”
Atatürk'ün kız kardeşi Makbule:
"Afet'e Darülaceze'den 4-5 yaşında bir çocuk vermişlerdi. Bu bacaksız hepimizin sigaralarını yakarken ağabeyimin Foks ismindeki köpeğine de kibrit çakar, hayvancağızı ürkütürdü. Bu halidikkatle seyreden ağabeyim 'Bu köpek bu kızdan çok temizdir.anladınız mı?' diye etrafındakilerin yüzüne bakardı. Ben onun omanalı bakışıyla ne demek istediğini anlardım... Siz de anladınızmı ne demek istediğini?" Anlamadık Makbule Hanım anlamadık ama anlar gibi olduk.Belki günün birinde bir Atatürk "uzmanımız" çıkar da anlatır buşifreli sözlerinizle ne demek istediğinizi.
Sayfa 28 - Timaş yayınlarıKitabı okudu
„İnsanlara neden bu kadar kızıyorsunuz Hikmet? (Siz.) Onlara acımak gerek. Size inanmıyorum Bilge. (Siz.) Sizin, birbiriniz var: Nazminiz var, Bilgeniz var. Bizim ancak benimiz var. Ha-ha. Siz birbirinizi renksizkokusuztatsıztuzsuzlaştırırsınız. Benim öfkemi kim eritecek... anladınız mı?“
Reklam
Ben ve elimdeki plastik torbalarım, bu dünyanın içinde, kendi halimizde duruyorduk. Kendimizin ve bu dünyada olduğumuzun hiç mi hiç farkında değildik ki, birden asansörün kapısı açıldı. Hani olur ya, kendi kendinizeydiniz, asansörün içindeydiniz, birden kapı açılınca şaşırdınız. Güzel bir kadın. Güzel bir kadın mı? Bundan bile emin değilsiniz.
Mesela bir çocuğunuzu kaybetseniz, size gelseler, şöyle olurdu,böyle yaşardı deseler.. Siz de bundan mutlu olsanız.. Ama çocuk ölmüş,ölmüş.. Anladınız mı, ölmüş.. İşte hissetiklerim buna benziyor.
Öğretmen ve Sarıklı
Öğretmenler Ankara'da genel bir toplantı yapmışlar, fakat toplantıya gelen bir kaç kadın öğretmeni erkeklerden ayrı bir yere oturtmuşlar. Kadın öğretmenlerin toplantıya katılmasını hoş karşılamayan bir kaç sarıklı bu durumu Atatürk'e şikâyete gelmiş. Atatürk kızarak; "Kimmiş öğretmenler derneğinin başkanı? Çağırın bana demiş." Mazhar Müfit bir kaç dakkika sonra Ata'nın huzuruna çıkmış. Ata gürleyen sesiyle konuşmuş; "Siz öğretmenler toplantısında ne yapmışsınız öyle? Ne ayıb şey bu!" Mazhar Müfit şaşırmış, sarıklılar ise menmun kalmış. Ata aynı ses tonunda devam etmiş; "Olur şey değil, olur şey değil!" "Aman paşam..." diye söze girmek istemiş, Müfit. "Bırak bırak!" demiş Ata. "Hepsini biliyorum. Bu toplantıya kadın öğretmenleri çağırmışsınız çok güzel. Peki onları neden ayrı yere oturtdunuz? Sizin kendinize güveniniz bu kadar mı az? Peki ya Türk kadınının faziletine? Bir daha asla böyle bir ayrılık görmeyeyim, anladınız mı?" Ve o an gülmekte olan sarıklılar neye uğradıklarını şaşırmış.
Sayfa 22 - Gün YayıncılıkKitabı okudu
Yoldan geçerken bakacaktı ki gencin birini başka gençler ortalarına almış dövüyorlar. Anında Ebu’d-Derdâ müdahale edecek ve o dayak yiyen genci diğerlerinin ellerinden alacaktı. Sonra onlara neden o genci dövdüklerini soracaktı. Onlarda: “ Çok büyük bir suç işledi. -Artık ne yapmışsa bilemiyoruz- Şu suçu işledi, biz de bundan dolayı onu cezalandırıyoruz!” diyeceklerdi. Ebu’d-Derdâ, o gençlere/talebelerine diyecekti ki: “Arkadaşınız bir çukura düşseydi, siz onu o halde bırakıp, ona söver ve çekip gider miydiniz? Yoksa onu çukurdan çıkarmaya mı çalışırdınız?” Talebeler: “Elbette çukurdan çıkarırdık” dediler. Ebu’d-Derdâ dedi ki: “İşte arkadaşınız o suçu işleyerek bir çukura düşmüştür. Ama sizler el uzatıp onu kurtaracak yerde onu dövüyor, ona sövüyorsunuz.” Talebeler daha da şaşırırlar ve derler ki: “Yani Hocam! Sen ona o suçtan dolayı kızmıyor musun?” Ebu’d-Derdâ der ki: “Ben onun şahsına kızmıyorum. Onun yaptığı o suça kızıyorum. Siz de böyle yapın!” [998] Verdiği bilinci anladınız değil mi? Günahkâra değil, günaha düşman olmak…
Reklam
ey yıldızlar yoksa siz de mi anladınız yeryüzü halkının cefasını ve riyakarlığını bu yüzden mi göğün kalbine saklandınız? ey yıldızlar! ey iyi ve püripak yıldızlar..
"Evet, çürük değilim," dedi genç. "Zorlu işlere geldi mi, hurda demiri bile yiyip yutarım. Ama şimdi hazımsızlık çekiyom. Söylediklerinizin çoğunu hazmedemiyom. Anladınız ya, o eğitim yok bende. Kitapları ve şiiri severim ve en ufak vakit bulduğumda okumuşumdur. Ama şimdiye kadar hiç onlar hakkında sizin gibi düşünmedim. Bu yüzden de onlar hakkında konuşamam. Yani haritası ya da pusulası olmadan yabancı denizlere sürüklenmiş gemi gibiyim. Ama şimdi artık ben de yönümü bulmak istiyom. Belki siz beni doğru yola sokarsınız."
"İçinizdeki çocuğun sizden başka hiç kimsesi yok. Anladınız mı, hiç kimsesi! Siz onu korumazsanız, hiç kimse korumaz o çocuğu sizin yerinize. Siz hayatınıza sahip çıkmazsanız, hiç kimse “Hayatını heba ettin. Teşekkür ederim,” demez. Hayatta olmanın en önemli sorumluluğu, o çocuğa karşı. O çocuğu korumakta. Çocuğun sizden başka hiç kimsesi yok. Hiç kimsesi! Bizim korumadığımız çocukları hiç kimse bizim yerimize koruyup kollamaz. Bizim iyi davranmadığımız bir çocuğa hiç kimse çıkıp da bizden iyi davranmaz."
Sayfa 134Kitabı okudu
“Siz insanlar,” dedim, “her şeyden evvel ‘bu deliliktir; bu akıllılıktır; bu iyidir, bu fenadır’ demeden laf edemez misiniz? Bu ne demek Tanrı aşkına? Herhangi bir vakanın asıl sebeplerini hiç derinleştirip anladınız mı? O olayı doğuran, doğurmasından kaçınılmayan sebepleri aradınız, taradınız mı? Eğer bunu yapmış olaydınız hükümlerinizi bu kadar çabuk vermezdiniz.”
Sayfa 48 - Kızıl Panda, WertherKitabı okudu
Sütçü, ekmekçi, kasap, kömürcü, çamaşırcı bana akıl veriyor, herkes bana akıl öğretiyor, herkes bana acıyor ve hak veriyor. Kimse size hak vermiyor. Kimse sizi sevmiyor, herkes bana yardım ediyor, siz tek başınıza ortadasınız. Kimse sizi istemiyor, şimdi rahatladınız mı artık? Şimdi anladınız mı?
459 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.