Süreyya Hanımın 100 senede muhteşem değişimi
Tam zamânıydı, ahâlîye çevirdim yüzümü; Açtım artık bu sefer ağzımı, yumdum gözümü: "Hiç muallim kovulur muymuş, ayol, söyleyiniz! O sizin devletiniz, ni'metiniz, her şeyiniz. Hoca hakkıyla beraber gelecek hak var mı? Sizi mizâna çekerken bunu sormazlar mı? Müslüman, elde aså, belde divit, başta sarık; Sonra, sırtında, yedek, şaplı beş on deste çarık; Altı aylık yolu, dağ taş demeyip, çiğneyerek, Çin-i Maçin'deki bir ilmi gidip öğrenecek. Hiç düşünmek de mi yoktur be adamlar, bu ne iş? En büyük tali'i Mevlâ size ihsân etmiş, Hem de tâ olduğunuz mevkie göndermişken; Teptiniz kendi gelen ni'meti sersemlikten. Çok zaman geçmeyecektir ki bu nankörlüğünüz, Ne felâketlere meydan verecektir, görünüz! Köylerin yüzde bugün sekseni, hatta hocasız; Siz de onlar gibi câhil kalarak anlayınız! Bir hata oldu, deyip şimdi peşimansınız a... Ne çıkar? Gitti giden, kıydınız evladınıza..”
................ LAR ............... ları ilk kullanmaya başladığımda; bir arkadaşımdı bana atfen; konuşturdun yine, ............... ları demişti. Konuşturmuştum, evet!
Reklam
Yoldan geçerken bakacaktı ki gencin birini başka gençler ortalarına almış dövüyorlar. Anında Ebu’d-Derdâ müdahale edecek ve o dayak yiyen genci diğerlerinin ellerinden alacaktı. Sonra onlara neden o genci dövdüklerini soracaktı. Onlarda: “ Çok büyük bir suç işledi. -Artık ne yapmışsa bilemiyoruz- Şu suçu işledi, biz de bundan dolayı onu cezalandırıyoruz!” diyeceklerdi. Ebu’d-Derdâ, o gençlere/talebelerine diyecekti ki: “Arkadaşınız bir çukura düşseydi, siz onu o halde bırakıp, ona söver ve çekip gider miydiniz? Yoksa onu çukurdan çıkarmaya mı çalışırdınız?” Talebeler: “Elbette çukurdan çıkarırdık” dediler. Ebu’d-Derdâ dedi ki: “İşte arkadaşınız o suçu işleyerek bir çukura düşmüştür. Ama sizler el uzatıp onu kurtaracak yerde onu dövüyor, ona sövüyorsunuz.” Talebeler daha da şaşırırlar ve derler ki: “Yani Hocam! Sen ona o suçtan dolayı kızmıyor musun?” Ebu’d-Derdâ der ki: “Ben onun şahsına kızmıyorum. Onun yaptığı o suça kızıyorum. Siz de böyle yapın!” [998] Verdiği bilinci anladınız değil mi? Günahkâra değil, günaha düşman olmak…
296 syf.
·
Puan vermedi
Bu bir kaybın bulunuş hikayesi. Sadece asırlardır kayıp olan Afrodit'in bulunuşu değil; aşkın, güvenin, yuvanın, istikametin bulunuşu.  Ama aslında kayıpların da hikayesi. Kaybolan  aşkın, güvenin, yuvanın, hayatların hikayesi.  Nasıl mı? Mevzu derin, denizler kadar.. Anlatmaya çalışayım.  Bir gemi düşünmeli önce. Ruhu kaptanında, binlerce yıl önce var olmuş. Ägir, Hercül, Hora ve Sismik-1 adlarıyla senelerce engin sularda seyretmiş. Afrodit'i ararken nelere nelere tanık olmuş. Forsaların özgürlükleri için canlarından olmalarına, sözde özgür insanların çalışma şartlarının onları öldürmesine, üstün olduğuna inanan ırkların başkalarına hayat hakkı tanımamasına, kendileri her türlü lükse sahipken bazılarının vatandaşının hayatını koruyabilecek en basit önlemleri bile lüzumsuz saymasına… Daha saymaya gerek yok sanırım, anladınız siz mevzuyu.  (Mitolojik ögeler içerdiğinden bu konuyu sevenlerin dikkatini çekebilir aynı zamanda.)  Kitap dörtlü anlatıcı ile ilerliyor. Başta hangisi, kimdir anlamasamda hemen sonrası kimlikler oturuyor. Sismik-1 gemisinin kaptanı ile çalışanlarından Aras, Sevgi ve Faruk bize olayları anlatıyor.  Deprem hadisesi tam zamanına denk gelmiş ve asbest sadece işçilerin değil şu an deprem bölgesinde yaşayan bütün insanlarımızın sorunu. Üsküdar deniz faciasını duymamıştım, çok üzücü bir olaydı o da.   Yazarın daha önce yine @ithakiturkce 'den Dönme Dolap Düşleri adlı öykü kitabını okumuştum. Dopdolu, şahane bir roman olmuş. Emeğine sağlık yazarımızın.
Güzel Seferlerin Süvarisi
Güzel Seferlerin SüvarisiM. Özgür Mutlu · İthaki Yayınları · 011 okunma
Bilime şunu söylüyorum. Kilise yorgun. Sizin yol göstericileriniz olmaktan bitkin düştük. Sizler daha küçük çipler üretip, daha fazla kâr etme arayışınıza devam ederken, denge unsuru olma kampanyamız yüzünden kaynaklarımız kurumaya başladı. Neden kendinize idare edemediğinizi değil, nasıl edebileceğinizi soruyoruz? Sizin dünyanız o kadar hızlı
Sayfa 388Kitabı okudu
Hayat; iş, bar-bira, ev, televizyon arasında sıkışıp kalmış donuk bir fotoğraf. Bu donuk kareyi harekete geçirmek için bütün bir yıl çalışıyor, özlemle tatil ipini çekiyorlar. Bir turizm şirketinin düzenlediği tura katılıyorlar. Genellikle güneş-deniz-kum-içki-seks paketini seçiyorlar. Hani ne derler, "çılgınca eğleniyorlar". Bana kalırsa bu "eğlence" iş hayatında görülen karanlıktan, umutsuzluktan, yalnızlıktan daha koyu, daha zavallı. Tatilde kurtlarını dökme tutkusu öyle boyutlara ulaşmış ki, engel olmasınlar diye yanlarına çocuklarını bile almıyorlar. Okula, kreşe, dadıya, akrabaya bırakıyorlar. Geçen yaz olanları gazetelerde okuduk. Hani son seksen yılın en sıcak yazıydı. O yaz sadece Fransa'da evinde yalnız yaşayan on beş bin yaşlı Fransız hayatını kaybetti. Görevliler ölen insanların yakınlarını (oğlunu-kızını) tatil yerlerinde bularak vefat haberini verdiklerinde hep aynı cevabı aldılar: "Morga koyun, beklesin. Biz tatil dönüşü cenazeyi teslim alırız." Anladınız değil mi? Tatili kimse bölemez. Ölüm bile.
Sayfa 68 - DergâhKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 921 ile 930 arasındakiler gösteriliyor.