Enfes.
Dan Brown ve soluksuzluk; kabul etmeliyiz ki özdeş, ayrılamayacak iki gerçek. Keza bu romanda da bariz ortada olan bir durum.
Brown bu eserde bizi İspanya'ya, tarihi dokulara ve en önemlisi de post-modern unsurlara götürüyor. Ne mi bu unsurlar ? Sadece resim, mimari, müzik gibi sanatsal faaliyetler değil; günümüzde korkunç derecede tartıştığımız yapay zeka ve bunun getirileri. Bir nevi gelecekten bir haberci gibi, gelecekten gelen bir roman gibi. Bahsi geçen konu ütopya değil. Gündeme bakacak olursanız yapay zekanın ne derece " tehlikeli " bir biçimde geliştiğini ve ilerlediğini göreceksiniz.
Ana kahramanımız, tüm Dan Brown okuyucularının çok iyi tanıdığı, Prof. Langdon. Yalnız, eserde onu adeta gölgeleyen Edmond Kirsch adında ve bana Elon Musk'ı andıran bir dahi-girişimci var. Kirsch'in zihniyeti, hayata bakış açısı, mizacı ve fiiliyatı emin olun sizlere birçok şeyi sorgulatacak; belki de farklı bir bakış açısı kazanmanızı sağlayacaktır. Kirsch gibiler insanoğlunun geleceğini temeliyle sarsacak ve değiştirecek.
En önemli muhtevayı son bölüme sakladım; zîra eserin en can alıcı, en vurucu konusu olduğunu düşünüyorum. İnsanoğlunun var olduğundan beri sorduğu iki soru: Nereden geldik ? Nereye gidiyoruz ?
Sizce ? Evet, kabul edelim ki çoğunlukla bu soruları din ile açıklamaya çalıştık. Lakin gün be gün bilimin ilerlemesi, bu soruları daha çok sormamıza ve sorgulamaya daha çok meyletmemize neden oldu. İşte bu enfes eser; dinin, bilimin, sanatın ve Dan Brown kurgusunun muazzam bir harmanı. Bir solukta okunası.