Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
244 syf.
9/10 puan verdi
Öncelikle arkadaşlar bu incelemeyi bir pedagog bir öğretmen veya bir eğitimci edasıyla yazmadığımı belirtmek isterim. Kaleme alırken bir sosyolog ve 20 yıl bu eğitim sisteminin içinde olan bir fert olarak kaleme aldım. Elimden geldiğince bilimselliğe girmemeye sadece kendi alanımın noktalarına değinmeye çalışacağım. Önce kitap hakkında sonrada
Zorunlu Eğitime Hayır
Zorunlu Eğitime HayırCatherine Baker · Ayrıntı Yayınları · 2000162 okunma
72 syf.
9/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Merhabalar, keyifli kitap okumalar. Toplanın ebeveynler özelikle de babalar, size birkaç sözüm olacak.! Bu kitabın incelemesini yapmayacaktım ama anlattığı, vurguladığı çoğu konu günümüz de hala devam ediyor ve çoğu çocukları etkiliyor olmasından dolayı, çocukluk zamanıyla ilgili düşünce ve görüşlerime yer vermek istedim. (Bunu yapmamda ki tek
Babaya Mektup
Babaya MektupFranz Kafka · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202240,6bin okunma
Reklam
-Bir Öğretmenin Son Dersi-
Çocuklarım, Bu son dersimizde sizden öğrendiklerimi anlatmak istiyorum size. Siz de benim öğretmenim oldunuz ve sizin öğrenciniz olmak beni çok mutlu etti, çok onurlandırdı… Beren; bana seçmek istediğin mesleği söylediğinde gözlerim dolmuştu can kızım. “Ben ağaç dikicisi olacağım” demiştin. “Belki para kazanamam, ama bir çok ağaç dikeceğim
LİTTERA AMOR, V Sunu
LİTTERA AMOR, V Sunu Böyle sizi resimlerden, ölü kentlerden bu 1980 kışının akşamüstlerine indirdiğim zaman, neden bilmem, sizi, sizin o buğdaylar, uzun güzel otlar, ırmaklar tadındaki durgun, gizil beyazlığınızı anlatamayacağımı anlarım. Çocukluğumun karne notları gibi o hüzünlü güzelliğinizi siz sanki bu dünya yüzüne hiç çıkarmamışsınız gibi gelir bana. Bunun için de sizi hiçbir şeyle karşılaştıramam. Yine sizin korkunç beyazlığınıza olan o onmaz tutkumun nerden geldiğini bilemem. Belki bu benim yalnız, fukara büyümemdendir. Belki de benim gibi kara kuru bir çocuğun, umarsız İlhan Berk’in, kafasında beyazı (o dokunulmaz olan beyazı) olağanüstü büyütmesindendir. Ama ben onu nasıl büyütmezdim? Benim gençliğimi de (yatağını, kapalı, dökülen bir kadınla paylaştığım gençliğim!) zincirlere vuran hep o değil miydi? Yine belki de bu öylesine karanlık olan kimliğimi, 1918 yılının bir sabahı, hiçbir anlamı da olmasa, herkes gibi bir yerlere yazıp altını çizmememden, onu hiç anımsamamamdan, sonra da bu karanlık, acımasız, anlamsız dünyayı yok saymamdandır. Kim bilir? Bugün Ortaçağ yapıları gibi dökülen beni, sizin yirmi üç saymamdandır. Kim bilir? Bugün Ortaçağ yapıları gibi dökülen beni, sizin yirmi üç yaşınız böyle buldu işte! Şimdi ne zamandır kapandığım koca bir dağın eteğinde, küçük, karanlık bir odadan bunları size yazarken, benim yıllarca büyüttüğüm hep sizin o onmaz beyazlığınız olduğunu anlıyorum. Bunu bilemeyeceğiniz kadar da böyle bilmenizi isterdim.
Rakuten Kobo.
Bir kız bir kere azmaya görsün, derim ben. Eğer kızının okuldan çıktıktan sonra sokaklarda oynaması senin tek üzün­tünse yine talihin varmış derim. Tam şu dakikada mutfakta ol­ması gerekiyor diyorum, oysaki o yukarıda odasında yüzüne boya sürüyor ve tencereleri et ve ekmekle dolmadıkça ayakta duramayan altı zencinin ona kahvaltı hazırlamasını bekliyor. Ve annem de diyor ki, "Okul yönetmenlerine göre ben kıza söz dinletemiyormu­şum , ben kıza ... " "Ama," diyorum. "Dinletemiyorsun, öyle değil mi? Onun­la hiç uğraşmadın," diyorum. "Artık bundan sonra nasıl başla­yabilirsin, kız on yedisine vardı?" Bir süre düşündü. "Ama onlara göre ... Karnesi bile olduğunu bilmiyordum. Bu yıl artık karne kullanmayacaklarını bana söylemişti geçen sonbaharda. Ve şimdi de profesör Junkin beni telefona çağırıyor ve bir daha okula gelmezse okulu büsbütün bırakması gereke­ cek diyor. Nasıl yapar bunu bu kız? Nereye gider? Bütün gün şehirdesin, sokaklarda gezseydi sen görürdün." "Evet," diyorum. "Ama sokaklarda gezseydi. Ben hiç san­mıyorum ki herkesin gözü önünde yapabileceği bir şey için okuldan kaçmış olsun," diyorum. "Ne demek istiyorsun?" diyor annem. "Hiçbir şey demek istemiyorum," diyorum. "Sizin sorunu­zu cevaplıyorum yalnızca." Sonra yeniden ağlamaya başladı, etinden ve kanından olanların nasıl kendisini lanetlemek için ayaklandığını anlattı.
Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Çok mu küçüktü dünya? Yer kalmamış mıydı sahi? Oyunlarımızı mı beğenmediniz? Yoksa yeni doğanların sesini mi sevmediniz? Nasıl bir suç işlemiş olabilirdik ki dünyaya karşı gitmemizi istediniz.. Dünyayı satın mı aldınız Artık sizin mi bu küre parçası? Öyle olmalı tabii.. Yoksa izin vermezlerdi bedenimizin parçalara ayrılmasına insan
Reklam
5/A'dan Meryem, karne hediyem:)
Sizin gibi bir hoca, Asla görmedik. Dediler ki, Esince bir rüzgar Tamam gidelim. Tamamla olmadı. İmdadına yetiştiniz herkesin; Nasıl oldu bilinmez buraya geldiniz. Zannettiğiniz anları yaşayarak Hatırladık şimdi O gün geldiniz. Canımız sıkıldığında eğlendiren, Asla söyleyemeyeceğimiz şeyleri size, Merakla ne tepki vereceğinizi düşünerek söyledik. Irmağın nasıl aktığı gibi anlatıp, İyi ki varsınız.
8. sınıfın renkli hocalarından birı de yurttaşlık bilgisi hocamız Fâik Şevket Rumelili idi. Hatırımda kaldığı kadarıyla kafatası yapısı ve tip olarak Necip Fâzıl Kısakürek’i andırırdı. Dâima sıra-dışı sorular sorardı. Bir gün derste ben de dâhil olmak üzere tek sıra hâlinde 15 kişiyi birden tahtaya kaldırdı. Sizin yaşınızdaki bir çocuk nasıl vatan hâini olabilir? diye bir soru sordu. Hocanın aklındaki cevâbı bilemeyen herkes 1 alıyordu. Ben de ya 12. ya da 13. sıradaydım. Sıra bana gelinceye kadar herkes çuvallamıştı. Kimisi: “Câsusluk ederim”, kimisi: “Türkiye’ nin harp planlarım çalarım”, kimisi de: “Tren istasyonlarına bomba koyarım” diye cevap vermişti. Bana da aynı soru sorulunca: “Efendim; eğer ben derslerime çalışmaz, hocalarımın sözlerini dinlemezsen işte o zaman vatanıma ihânet etmiş olurum” dedim. Fâik Şevket beyin gözleri parıldadı: “İşte benim beklediğim cevap da buydu!” diyerek bana karne notu olarak 10 numara vermişti.
Sayfa 111
18 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.