Pozitifin de negatifin de tek boyutluluğu hayatın çok boyutluluğunun hakkını veremez.
Yaşam sanatı hayatın her iki yanıyla da geçinebilmeyi gerektirir.
En vahimi birçoklarının mutluluktan tam da bunu ummasıdır, kesintisiz hoşluk hali, daimi neşe…
Ne var ki mutluluğu bir tür daimi zevkte aramak, mutsuzluğun en emin yoludur.
Hiçbir mutluluk ana giremeyenler üzerinde yani toplumda, hele dünya toplumunda en berbat koşulların mutsuzluğu ile yaşamak zorunda olanların üzerinde nasıl etki yarattıklarına kayıtsızdırlar. “Mutluluğun gölgeli yanları” olmaz öyle şey. Yine de oluyorsa insanın kendi suçudur.
Kendi mahvına neden olacak şekilde refüze ediyordur mutluluğunu, yeterince çaba göstermiyordur, envai çeşit mutluluk rehberini yeterince dikkatli okumamıştır, belki de mutluluğu kabiliyetsizdir, genetik bir kusuru üzücü bir sosyal engeli vardır. Basitçe talihsizdir belki de ama o da benim sorunum degildir.
Bunları söylerken bir köşeye çekilip zamanın geçişine izleyici olmaktan bahsetmiyorum kesinlikle. Bilakis “başına gelenleri abartmadan, düştüğün yere saplanmadan, çok da hadise çıkarmadan devam etmekten söz ediyorum. Zamanla birlikte akmaktan yani…
Hiç sınanmadıkları durumlarla ilgili kesin bir biçimde “Ben olsam şöyle yapardım.” dediklerinde ise artık anlattıklarını hiç ciddiye alamıyorum.
Hayat yeri gelince insanın ağzını burnunu öyle yamultur ki feleğini şaşarsın.
Tebdil-i benlikte hemen her zamam ferahlık vardır Osman. Olduğunu sandığı kişiye tutunup asla sınırlarının dışına çıkamayan insanlar için üzülüyorum artık. “Ben söyle biriyim, ben böyle biriyim.” diye sürekli konuşmalarına da tahammül edemiyorum.
Olayların etkisi tamamen bizim onu nasıl tarif ettiğimiz ile ilgili. Öldü, düştü, parçalandı diye anlattığında trajik olacak bir şey, uçtu dediğinde bambaşka bir his bırakıyor. Artık seçtiğim kelimelere daha çok dikkat ediyorum.