Şule Yılmaz

Sevr Antlaşması tarihte örneği olmayan trajik bir Antlaşmadır. Yalnız kabul edenler için değil, böyle bir antlaşmayı hazırlayan Batılılar için de bir utanç belgesidir. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti İngiltere'nin isteği doğrultusunda, 'bir daha Batıya kafa tutamayacak kadar küçük ve güçsüz bir devlet' haline getilirmekte, Çatalya'ya kadar Doğu Trakya Yunanlılara verilmekte, Anadolu Türkler, Yunanlılar, Ermeniler, Kürtler ve Fransız mandası altındaki Suriye arasında bölüştürülmekte, kapitülasyonlar daha ağırlaştırılıp genişletilmekte, devletin her etkinliği denetim altına alınmakta, Marmara denizi ile Boğazların idaresi ayrı bayrağı olan milletlerarası bir kurula bırakılmaktadır. Ayrıca, Üçlü Anlaşma,yla Anadolu, iyice sömürülmek üzere İngiliz, ve İtalyan çıkar bölgelerine ayrılmaktadır. Başbakan Lloyd George Avam Kamarası'nda şöyle diyecektir: "Türkiye sahneden siliniyor diye üzülecek degiliz."
Reklam
192 syf.
1/10 puan verdi
·
Read in 20 days
Uyanış
UyanışLisa Mcmann
5.7/10 · 80 reads

Reader Follow Recommendations

See All
İstiklâl Savaşı
Başkumandan herkesin bildiği gibi ve tartışmasız kabul etmesi gerektiği üzere, Türk milletinin büyük adamlarından biridir. Büyük adamların üzerinde tetkik yapılır, farklı yorumlar yapılır, defalarca tetkikat yapılır, sorular ortaya atılır, cevabı aranır. Bu yapılmadılıdır, zira hiçbirşey nas olarak kabil edilemez. Esasen tarih birisini bir yere getirip koymuş ise, onun üzerine artık uydurma bilgi ile değerlendirme yapılamaz. Mohaç Zaferi'ni kazanan insanın mareşalliği konusunda tartışma yapılamaz, böylesi bir tartışma abestir. Bazı halde bu davranış Riemann yahut Lobaçevski'nin matematikçiliğini tartışmaya açmak kadar budalaca bir davranıştır. "İstiklal Savaşı'nı İngilizler yaptırdı" diye ortaya çıkarsanız, aklı başında bütün insanlar gülerler, hatta en başta İngilizlerin kendileri gülerler. Çünkü böyle bir budalalık, böyle bir yorumun yeri yoktur! Bunun fikir hürriyetiyle de alakası yoktur. Siz Sovyet Devleti'ni ve komünizmi lağvetmiş, takbih etmiş, tarihe gömmüş bugün ki Rusya'da, İkinci Dünya Savaşı'nın kumandan ve savaşçıları için ve İkinci Dünya Savaşı'ndaki muharebeler, zaferler için hatta Çarlığın daha hakim olduğu Birinci Dünya Savaşı'nın savaşçıları için öyle küçümseyici, yok edici ifadeler kullanırsanız savcıdan önce toplumda ağır tenkitlere hayatınız kararır. Bu Fransa ve Britanya'da böyledir.
Sayfa 203Kitabı okudu
Diğer Paşalardan Farkı
Vatansever, yetenekli ve mücadele taraftarı tek kumandan elbette ki Mustafa Kemal Paşa değildi. Ona bu mücadelede yardımcı olan kumandanlar vardı. Ancak onu diğerlerinden ayıran en önemli farkı elbette ki dehasıdır. En akıllı, önde gelen generallerimiz bile - ki bence kurmay olarak makul bir görüş- "Bursa'yı, Antalya'yı, İzmir'i kurtarmakla uğraşmayın, olacak şey değil, tükeniriz, elimizdekini de kaçırırız" diyorlar, Anadolu ve Doğu Anadolu ile yetinilmesini söylüyorlardı ki bu "İlk hedefimiz Akdeniz'dir" düşüncesine muvafık değildi. Atatürk'ün kafasında ki geleceğe ait savaş hedefi çok daha farklı ve doğru olanıydı.
Sayfa 168Kitabı okudu
Reklam
Çalış, genç arkadaşım çalış! Nâmerde muhtaç olmak, ölmekten beterdir.
Saklısı gizlisi yoktu. "Kötü ruhlu kişiler dedikodumu yapmaya kalkıp, Mustafa Kemal dün gece içki içmiş, dans etmiş derlerse, evet içti, evet dans etti cevabını verin. Her şeyi, günahı da sevabı da açık yapmak gerekir. Ne yapacaksak daima milletin gözünün önünde yapacağız" diyordu.
Sayfa 426Kitabı okudu
Basına manşetlik cümleler verirdi. Slogan şeklinde, akılda kalıcı kelimeler seçerdi. Çünkü, gazetecilik yönü vardı. 1918'de İstanbul'da "Minber" adıyla gazete çıkarmıştı. "Hatib" takma adıyla köşe yazıları yazardı. Askeri kimliği nedeniyle gerçek adıyla yazması yasaktı. Istanbul hükümetini eleştiriyordu. Bir yazısında Damat Ferit paşa hakkında "cahil, müsibet, saygısız, küstah, gaflet içinde, gülünç, kitap okumaya muhtaç" gibi benzetmeler yaptı. Şak... sansürlendi! Gazetenin o sayısı toplandı.
Sayfa 296Kitabı okudu
1923... İzmir İkiçeşmelik'te Ankara sineması vardı. Türkiye'nin ilk sinemacısı Cemil Filmer işletiyordu. Mustafa Kemal, Lafiye'yle birlikte geldi. Locaya oturdular. Salona baktı, hıncahınç doluydu, herkes erkekti. "Cemil neden hiç kadın yok ?" diye sordu. "Paşam kadınlara sadece salı günleri sinema gösteriyoruz" cevabını alınca, yaverine döndü, "salonun yarısını boşaltın, bizi karşılamak için dışarıda biriken kadınları davet edin" dedi. Kadınlar alkışlayarak ve ağlayarak salonu doldurdu, kolidorlar bile tıklım tıklım kadın oldu. Hep birlikte Şarlo İdama Mahkûm filmini seyrettiler. Milattı. Kadın-erkek bir arada, tarihimizde ilk kez işte böyle film izledi.
Sayfa 232Kitabı okudu
963 öğeden 931 ile 945 arasındakiler gösteriliyor.