O, hiçbir şey bilmediği halde bir şeyler bildiğini sanıyor, oysa ben hiçbir şey bilmemekle bunun bilincindeyim.
Sayfa 36
200 syf.
8/10 puan verdi
''Birinin bilmediği bir şeyi bildiğini sanması cehaletin en utanç verici türü değil midir?'' ''Artık ayrılma vakti geldi çattı, ben ölmeye, sizler de yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz. Hangisinin daha iyi olduğunu sadece Tanrı bilebilir.'' Bu ikisi gibi daha birçok usta işi alıntının olduğu bu kitap toplam 4 tane diyalogdan oluşuyor: Euthyphron, Sokrates'in Savunması, Kriton ve Phaidon. Bu 4 diyalog birbirleriyle bağlantılı ve devam niteliğindeler o yüzden hepsi bir kitaba toplanmış. Kitap genel olarak Sokrates'in dava öncesi, dava esnasında, dava sonrası ve son gününde geçen konuşmaları içeriyor. Her diyalog bende ciddi bir aydınlanmaya sebep oldu. Sokrates'in bilgiye dolaylı yoldan gelmesi veya kendi ifadesiyle ''bilgiyi doğurtma'' şu an hala kullanılan bir yöntem. Kitabı okurken her cümleye ayrı bir kafa yormanız gerekli. Bu şekilde yol alırsanız yüksek ihtimalle Sokrates'in çıkardığı yargılara ''vay be'' tepkisi vereceksiniz. Kitapta bazen anlamadığım yerler oldu. Tekrar tekrar dönüp 5. okuyuşumda anladığım sayfalar da oldu. Bunlara hazırlıklı olmanız lazım çünkü zaten kitapta sizden istenen şey bu. Bu sayede genel kabullerin aslında çelişkiler içerebileceğini fark ediyorsunuz. Gerçekten okurken çok keyif aldığım aynı zamanda beynimi %100 kullandığım bir kitap oldu herkese açık önerimdir.
Sokrates'in Savunması
Sokrates'in SavunmasıPlaton (Eflatun) · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202353.3k okunma
Reklam
#bilgesayılmak
Göründüğü kadarıyla, ikimiz de güzellik ve iyilik hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. O, hiçbir şey bilmediği halde bir şeyler bildiğini sanıyor, oysa ben hiçbir şey bilmemekle birlikte bunun bilincindeyim. Bu durumda, hiçbir şey bilmediğimi bildiğim için, az da olsa ondan daha bilge sayılırım.
Sócrates hiçbir zaman bir Atinalı olduğunu söylemez,ama " Ben evrenin bir yurttaşıyım "der
Sayfa 158 - İmge KitabeviKitabı okuyor
Biriniz çıkıp belki bana soracak, “Sokrates, seni zamansız bir sona götürecek bu yaşamdan utanmıyor musun?” Bunu soracak olana güzel bir yanıt verebilirim: “Yanılıyorsun dostum! Dürüst olan bir insan ölme ya da yaşama durumunu hesaplamakla uğraşmaz. Hesaplaması gereken, bir işi yaparken doğru mu yoksa eğri mi, insan olarak iyi bir insan olarak mı yoksa kötü bir insan olarak mı davrandığıdır.” Senin gözünde, onursuzluk karşısında düşeceği tehlikeyi umursamayarak, Truva’da düşen kahramanların ve hepsinden önce namussuzluğa karşı direnen Thetis’in oğlunun bir kıymetinin olmaması lazım. O, Hektor’u öldürme isteğiyle yanıp tutuşurken tanrıça annesi ona -yanlış bilmiyorsam- şöyle söylemişti: “Oğlum, eğer dostun Patroklus’un öldürülmesinin öcünü alır ve Hektor’u öldürürsen, sonrasında sen de öleceksin; çünkü Tanrı’nın yazgısı, senin için de aynı şeyi söylüyor.” Oysa o, bu uyarıyı dinledikten sonra, tehlike ve ölümü küçümseyerek, arkadaşının öcünü almadan namussuzca yaşamaktansa her şeyi göze aldı. “Yeter ki düşmanlarımdan öcümü alabileyim. Burada gemilerin yanında dünyaya gülünç bir yaratık ve toprağa bir yük olarak kalmaktansa bundan sonra hemen ölebilirim” diye cevapladı.
Ne diyon sen hacı :)))
Sokrates'in son dileği, tam iki bin beş yüz yıldır, anlamına akıl sır erdirilemeyen bir gizem olarak duruyordu: En yakın öğrencileri yanı başında beklerken, Sokrates baldıran zehrini yutmuştu, zehrin felç edici etkisi ayaklarından başlayıp kalbine doğru hızla yayılmaktaydı. Artık sona yaklaşıyordu. İşte o anda ağzından şu sözler döküldü: "Asklepios'a bir horoz borcumuz var, bu adağı yerine getirin, unutmayın!"
Reklam
1,000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.