Savaş, benim için, kulakları sağır eden top mermileri, etrafa saçılan çelik parçaları, her şeyden önce de çamur, bitler, açlık ve soğuk demekti. Tuhaf ama soğuk beni düşmandan çok daha fazla ürkütüyordu.
Yine kan kırmızı ufuklar, yine çığlıklar boğar geceyi,
Karanlık bir gölgeler ordusu, yutar umudu ve her neşeyi.
Şafağın vaadi yok, yalnızca isli bir gökyüzü var,
Ve yıkılan duvarların ardında, parçalanmış ruhlar ağlar.
Çocukların gözlerinde donuk bir korku, silinmez bir iz,
Anaların feryatları yankılanır, derinden, içten içe...
Babaların elleri boş, tutunacak dalı kalmamış,
Her adımda ölümün soğuk nefesi, toprağa sinmiş.
Bu ne bitmeyen bir öfke, bu ne kör bir nefret?
İnsanlık adına, hangi soylu gaye bu cinayet?
Toprak kanla sulanır, filizlenmez bir tohum bile,
Sadece mezar taşları yükselir, her yeni ölümle.
Şairin kaleminden kan damlar, mürekkep değil,
Her dize bir ağıt, her kelime bir ah, gizli değil.
Umutsuzluk bir örtü gibi sarar her yanı,
Çünkü savaş, ruhun en derin yarası, dinmeyen kanı.
Ve bilirim, bu şarkı sonsuz bir tekrar,
İnsanlık bu girdaptan kurtulamaz, hep aynı yere çarpar.
Güneş doğsa da, aydınlanmaz bu karanlık,
Çünkü insan, savaşın ta kendisi, bitmeyen bir yanlışlık.
Bana son kez bakışını unutamam. Bana başka sabahlar, o odaya geldiğim ilk sabahı anımsatan sabah aydınlığı doldurmuştu odayı.
Giovanni yatakta oturuyordu;çırılçıplak, parmaklarının arasında konyak
Richard Falk, Dünya Düzeni Nereye? adlı bu eserinde uluslararası ilişkilerdeki temel dönüşümleri ele alarak, özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde küresel sistemin nasıl yeniden şekillendiğini