GÜNÜN KURALI
Ölü denizlerin acı sularına dalma
Bu metalik çöplükte sahile vuran
Neşeli şarkılar senin değil.
Bırak sokak romantizmini,
Pembe reklam spotları
Çoktan örttü aşk izdüşümlerini
Akşam haberlerine aldanma
Tüm resmi kederler sahte.
Her gece el ayak çekilince
Yağmurlarda düşüyor üstümüze ölüm. Bahçelerimizin turuncu rahminde çocuk cesetleri.
Kükürt kokan kamçısıyla rüzgar ithal malı bir sığır çobanı gibi
Kanseri damgalıyor tenimize.
Pencerendeki yaprağı koru,
ışığını çalmalarına izin verme,
Günün kuralı senin yenilmendir unutma,
Sil dudaklarından iyimserliği,
Öpüşleri plastikten bir cadıya dönüştü dünya, Bırak kezzaplı sularda büyüsün bedeni, Ellerimizde kat be kat cehennem çiçekleri.
Bez bebekleri saklama,
Tahta atların ayaklan kırıldı çoktan.
Neşeyle değil yalanla yüklü arkadaş ıslıkları,
Yanlışı yeniden sınama
Yürüyüşe değil kendine inan,
Sadece bu yüzyılın değilzamanın mezarıdır insan
"Bağışla, ben umudu arıyorum hâlâ,
bak, gökyüzünün rengi bozuk,
kapımızda her gün yeni bir sayrılık,
sevgiler yeni ölümlere gebe,
hepimizin dilinde aynı yalan,
yüzlerimizi görmek bile yoruyor bizi..."
Şarkıların yetmediği bir an vardır;
şevkatli odaların, terbiyeli derslerin,
yıldızlarla göz göze sigara içmenin,
aşk kederiyle yücelmenin yetmediği bir an:
Büyüme sancısı, kimim ben?
Bana yetmeyen anları topladım.
Sormuştum ona: Neden böyle acımasız bu insan?
İyilik derken kötülük mü yapacak?
Düzelmeyecek mi, hep böyle mi kalacak?
Arkadaşım dikerek gözlerini yüzüme, dedi:
"Hiçbir zaman!"