zaman ve mekandan bağımsız, seneler önce düşlediğimden daha keskin fakat daha geniş bir masada oturuyorum. düzen içerisinde yaşarsam her şey düzeleceğine olan inancım dağınıkla düzeldi. eskiden yetişmemem gereken yerlere vaktinden önce giderken, şimdi kendim için beş dakika daha veriyorum. artık aynaya baktığımda aynanın arkasındakiyle ilgilenmiyorum. yorgun, durgun ve biraz yaşlanmış olmak bana tahmin edemeyeceğim bir huzur veriyor. olduğum yerde, aynı çemberde dönüp dolaşsaydım, o zaman gerçekten hep anlattığımız ama kıyısına bile yaklaşamadığımız deliye dönerdim. gerçi bir noktada delirmedim diyemem ama hâlâ gökyüzüne bakabiliyorum. On sekiz yaşındayken, yirmi üç yaşındayım aynı bankta oturuyorum demiştim. o bankın üzerinden kaç şehir, kaç insan geçti hatırlamıyorum. Yirmi üç yaşındayım, hatırladığım tek şey, iyi ki hatırlamadığım. bir süre ezbere yaşadığım hayatımın dur noktasındayım. durduğum için, durup bir sigara yaktığım ve hatta bir şeyler söyleyebildiğim, oturup hüzünlenebildim, ağız dolusu öfke kusabildiğim için mutluyum. hayatımda eskiden çok yer kaplayan simaların hiçbiri yok. ben değişmedim, onlar değişti diyordum. değişmişim. insanların üzerinde de son kullanma tarihi yazılıymış, ağzımdaki o kötü tattan iyi ki kurtulmuşum. hiç yapmam dediğim şeyleri iyi ki yapmış, o yüzüğü iyi ki parmağıma takmışım. trenin ters yönünde gitmeyi de, geri geri yürümeyi de alışkanlık haline getirmiş biri olarak koşmayı iyi ki öğrenmişim. tam burada duruyorum, tam karşında.