Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ölüm nedir bilir misin sen , ölüm? Bilmezsin ha. Küçük büyük insandan gayri bütün canlılar gibi sen de mi bilmiyorsun ölümü? Oh , ne iyi ! Bilme bilme . Bir gün öğrenirsen bile sakın korkma ! Bilene ne zaman olsa gelecektir. Bak ben onu bekliyorum. Bu gençlik sana nasıl güzel geldiyse ölüm de sana öylece , güzelce gelecektir.
Sayfa 124Kitabı okudu
Dağ yutunca kalbimi, kanımda kuşlar Kar tufanı altında kırılan kanatların Çıkardığı son sesi duymuşlar
Sayfa 53 - Timaş, 2023Kitabı okuyor
Reklam
400 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Evera Alfen ya da yalnızca Era. Bu genç kızın yaşadığı toprakların yer aldığı Yuva’da kurallar basittir: Ormana adım atma. Sınırları sakın geçme. Öncü’ye bağlı kal. Ve son kural: Asla yalan söyleme. Halkı gibi o da kurallara sadık kalır. Ta ki bir gece cani bir ok kardeşinin göğsüne saplanıp onu hayattan koparana dek. Evera Alfen, yıllardır bağlı kaldığı kuralları kanlı bir intikam uğruna hiçe sayar: O katili bulacaktır. Ormanın dışına, gidilmesi yasaklanan Vahşiler’e kaçar. Geri dönüşü olmayan bu yolda kardeşinin ona emanet ettiği kuşların kanat seslerini kalbinin derinliklerinde duyar. Ve sonra göğe bakar. O ilk başkaldırandır. Mavi Gece; Rüzgârı Sesi ve Operatöre Bağlanıyorsunuz serilerinin yazarı K. Kübra Berk’ten okurları kuşların ve gökyüzünün fantastik sesini duymaya davet eden yepyeni bir roman daha: Unutulmuş Kuşlar Göğü… "Kuşlar da uçmayı böyle öğrenirler, demişti hıçkırıklarımın arasında. Defalarca düşmezlerse kanatlarını keşfedemezler."
Unutulmuş Kuşlar Göğü - 1
Unutulmuş Kuşlar Göğü - 1K. Kübra Berk · Ephesus Yayınları · 0259 okunma
DOKUZ - OĞUZ MENKIBESİ
Dokuz - Oğuzlar evvelce, Kumlançu adı verilen bir ülkede otururlarmış. Burada Tuğla ve Selenga adlı iki ırmak akarmış. Bir gece oradaki iki ağacın üstüne, gökten bir nus nütunu indi. Bu ağaçlardan biri sümü yani huş yahut kayın ağacı (bouleau), diğeri kasuk (yani Cihangüşâ’ya göre çamfıstığı, Mahmud-i Kâşgarî’ye göre fındık) ağacı idiler.
Yoksul B. B Üstüne
Ben, Bertolt Brecht, Karaormanlar'dan Kentlere taşımış annem beni rahminde Bu yüzden soğuğu ormanların Ben ölene dek kalacak içimde Asfaltkentte evimde gibiyim. Baştan beri Donatılmışım bütün ölüm nesneleriyle Gazetelerle, tütünle ve alkolle Güvensiz, tembel ama sonuçta mutlu İnsanlarla dostum. Herkes gibi Sıradan bir şapka başımdaki Ne
Her şeyin fakir elbiseleri gibi lime lime, nem almış sıvalar gibi parça parça döküldüğü zaman, yalnız sen varsın insan. Yalnız sen varsın… Yalnız sana aşığım.
Reklam
Kuşlar geçecek damların üstünden Kuşlar konacak damlara Kanat seslerini duyup uyanırlarsa Gene kuşlarla uyusun çocuklar Olanı biteni anlatma Hiç görmediğim şey bu Kurdun gözü yılmış sürüden Elmanın yarısı soğuk, yarısı sıcak Ağulu bitkilere dolanmış salkım Güneşten yağmur boşanacak Yetsin demir çağının beyliği Yeni bir gün başlıyor demek Yeryüzünde korkusuz yaşamak İki milyar kişiye bir dünya İki milyar kişiye iki milyar ekmek Yazık olur bu düş yarı kalırsa Barış günü insan hakkı yenirse Köroğlu'nun sözü dinlenmelidir Sivas ilinin Banaz köyünden Pir Sultan Abdal dirilmelidir Ah günüm yetse görmeye seni Seni övmeye gücüm yetse Barış çağı, altın çağ Son ozanı ben olayım bu özlemin Bu özlem bitse
Nasıl?Güneş, ilkbahar ,çiçek dolu tarlalar, sabah uyanan kuşlar ,bulutlar, ağaçlar ,doğa, özgürlük , hayat bunlar artık benim değil mi ?
Philidor acı acı güldü. "Ne kadar olağanüstü bir durum. Mekler tıpkı Köylüler, Kuşlar ve Feynler gibi gezegenlerinden alınıp buraya getirildiler, değiştirildiler ve insanların zevki için köleleştirildiler. Doğrusu durumun böyle olması bizim suçumuz, bunun kefaretini bizim ödememiz gerekir; sen ise kalkıp bu suça ortak olmamızı istiyorsun!
Biz
Kuşlar uçmak için doğmuş Kemiklerinin boş olmasından anlıyoruz Açık ve bilinen bir yönü yok insanların. Onu biz yaratıyoruz. En son kime yüklediğiniz anlamlar sizi hayal kırıklığına uğrattı?
Sayfa 16
Reklam
"İşte!.." demişti. "Adağım olan kızımı hizmet edeceği Beyt-i Makdis'e getirdim." Herkes mabet için mumlar adar veya bağış sandığına altın gümüş bırakırken, Hanne sahip olduğu yegâne varlığı; canından can, kanından kan olan yavrusunu sunmuştu mabede. Bu adayışta nice niyazlardan sonra ömrünün ahir deminde kendisine lütfedilen oğlunu Rabbe kurban etmeye azmeden İbrahim Peygamber'inkine benzer bir teslimiyet vardı. Fedakârlığının azametiyle titremeye başlayınca tutması için bebeğini Zekeriyya'ya uzatmıştı. İmran'ın Hanne'ya emaneti olan can, bir peygamberin kollarındaydı artık. Hanne ayrılık vaktinin geldiğini iyiden iyiye hissetmiş ve son bir kez bebeğini izlerken Beyt-i Makdis'in merdivenlerine yığılıp kalakalmıştı nefessiz. Yaşlı ve yorgun teni taşların üzerindeydi gayrı. Oysa ruhu Rabbin semasında kuşlar kadar özgür ve huzurluydu.
Ölüm bir son değil, ölüm bir göçtür. Düşün ki kurak, çorak bir tarladır bu dünya. Ama öyle bir yere gidersin ki topraktan bin bir meyve, çiçek fışkırır. Arılar, kuşlar uçuşur. En kötü ses, bülbül sesi olsun. Dereler çağıldasın, şelaleler coşkuyla aksın. Şimdi sen bunlara öldü mü dersin? Meğerki o Cennet bağına göçenler, bu çorak tarlada yaşayanlara üzülmesin. Ki bu Cennet bağları dâhi, O’nun güzelliğinin, O’nun cemalinin yanında çorak bir toprak. Var gerisini hayal et. Hayale sığar ise.
Niçin insanoğlu bu kadar ölmeyecekmiş gibi doğup büyüyor, senin gibi seksenini geçiyor da büsbütün akıl, mantık, fikir kesiliyor da, bütün sırlarını ayan edecekmiş hale geliyor da, tam mutlu zamanında göçüp gidiyor?
Hiç içinize taş gibi, ağır bir su gibi bir sevgi oturdu mu?
Şehrin Ölümü
Duvarlar çıkıyor önüme Şehrin mahpus yüklü duvarları Hiçbir sır kalmamış ardında hiçbir duvarın Nereye gitti diyorum benim elbisem nerede Şehir soyunmuş diyor biri Şehrin elbisesini çalmışlar Bütün şehir çöküyor yüzünde bir insanın Şehir boğuluyor içinde insanların kan gibi bir sesle Mor bir kabus çöküyor üstümüze Parkta son ağaç da ölüyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.