348 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Çok güzel yeşil bir taş buldum. Hemen çık gel.
Burada okuma kayıtlarına aldığım kitaplar dışından onlarca kitap okudum. Fakat Zorba hayatımda okuduğum en güzel eserler içerisinde kesinlikle ilk beşte yer alacak düzeyde mükemmel bir kitaptı. '' Bu kitap özellikle seçildi, haberin olsun'' cümlesiyle bir dosttan gelmesi kitabın anlamını şimdi daha da artırdı. Kitabın dili o
Zorba
ZorbaNikos Kazancakis · Can Yayınları · 202015,9bin okunma
Bir "Dünya İnsanı"nın Cenaze Töreni (Bir Yahudi kızın mektubu)
84 yaşında hayata gözlerini kapayan doktor Hildenburg'u bugün toprağa verdik. Protestan olduğundan cenaze önce kirche'ye [kilise] götürüldü, oradan da mezarlığa... Tören sırasında hiçbir zaman böylesine içli duygular, böylesine yürekten kopan sözler ve acılı gözyaşlarıyla karşılaşmadım... Öyle darlık içinde öldü, ki cenazesini bile
Sayfa 751 - 752, 753 Yapı Kredi Yayınları
Reklam
Yüce İsa’nın çarmıhta söylediği son sözler mi? Evet Aramiceydi tabii.
"Ben Öldükten Sonra İnşallah Pişmanlık Duymazssın."
Atatürk’ün duygusal bir anısını size aktarıyorum: “Türk Milleti! Ebediyete akıp giden her on senede bu büyük millet bayramını, daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. Ne Mutlu Türküm diyene!” sözleriyle bitiyordu. Bu son cümleden önce, Atatürk’ün sesinden duymadığımız, ancak kâğıda yazdığı şu sözler duygu yüklü, hüzünlü bir veda gibiydi: “Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden (Türk Milleti’nden) ve bütün medeni beşeriyetten (uygar insanlık âleminden) dileğim şudur: Beni hatırlayınız!” Atatürk Nutuk metnini el yazısıyla yazmıştı. Bir gün, o sırada Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri olan tarihçi Hikmet Bayur’a okuttu. Hikmet Bayur metni okuyor ama sıra o “Beni hatırlayınız” cümlesine gelince içi burkuluyor... Ve metnin tamamını okuyup bitirince şöyle diyor: “Gazi Hazretleri, eğer izin verirseniz bir şey söylemek istiyorum. Bu cümle bir vedayı hatırlatıyor. İnsanlar elbette fanidir ama böyle mutlu bir günde, Cumhuriyet’in Onuncu yılında, milletin kalbini bir veda acısıyla yakmayınız.” Hikmet Bayur işin sonrasını da Cemal Kutay’a kendi anlatmış: “Benim bu sözlerimden sonra düşündü... Yüzüme uzun uzun baktı ve aynen şöyle dedi: ‘Bu söylediğin doğrudur. Ben bu cümleyi kaldıracağım. Ama bunu bana kaldırttığın için ileride, ben öldükten sonra inşallah pişmanlık duymazsın.”
432 syf.
4/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Boş. Kitap için kullanılacak bi tanım varsa o da budur. Elle tutulur bir şey bulmak çok zor. Yazarın yazış tarzını beğenmemiştim zaten ama puan beni yanılttığından bunu da okudum. Bu yazardan okuduğum son kitaptı daha okumayacağıma eminim. Bir kaç kere sırıtmak dışında bişe hissedemedim. Cinsellik fazla ve aceleye getirilmişti. Dram konusunda yazarın hayal gücü süperken aşka gelince yazamıyorlar. (Örneğin: adamın annesi sarhosken oğlunu becermeye çalışıyor veya hapiste grup sex yaptırılıyor. Sıra aşka gelince gereksiz içerlemeler,sözler,tripler.) Bu tarz kitapları kendime bir şey kazandırmak için okumuyorum ama bittiğinde yüzümü güldürecek bi olay bile yoktu ya da beni düşündürecek. Okumayın kesinlikle hiç bir şey kaybetmezsiniz.
En Çılgın Takıntı
En Çılgın TakıntıDanielle Lori · Martı Yayınları · 20221,655 okunma
Son Alıntı
Her bir risale, kendi âleminde ve kendine mahsus sema-i hakikatte birer güneştir. Uzak olanlara yıldız, yakın olanlara şemstirler."
Sayfa 871Kitabı okudu
Reklam
Siz de fark ettiniz mi? Az, dediğimiz, küçücük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece iki harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime yüzbinlerce cümle var. Bazen söylemek isteyip de yazamadığımız sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır. Belki de, seni az tanıyorum, demek; seni kendimden çok biliyorum, demektir. Bilmesem de, öğrenmek için her şeyi yaparım, demektir. Belki de az, her şey demektir..
MAĞRUR OLMA PADİŞAHIM! Eski zamanlarda Osmanlı padişahları Cuma namazından döndükleri zaman saray halkı tarafından tiz perdeden söylenen şu sözlerle alkışlanırlardı: “Uğurun hayrola, yaşın uzun ola, yolun açık ola! Saltanatına mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!” Uzun yıllar böyle devam eden bu sözlerin son cümleleri Sultan II. Abdülhamit döneminde “Padişahım, şevketinle, devletinle bin yaşa!” biçiminde değiştirilmişse de Meşrutiyet’in ilanından sonra sözler yine eski haline dönmüştür.
Halk ve Millet kavramlarının ayrımı,
Son zamanlarda solculardan başlayarak yavaş yavaş herkese, hattâ resmî şahsiyetlere de yayılan bir tabirle millet yerine halk kelimesinin kullanıldığını görüyoruz. Komünistler milleti kabul etmedikleri için ve bu kelimeden ürkmeleri dolayısı ile daima "halk" kelimesini kullanırlar. Aşırı sosyalistlerde de aynı eğilim vardır. Fakat bu iki kelime aynı anlamda değildir. Şemseddin Sami "halk" kelimesini " Kaamus-i Türki" adlı mühim eserinde "insanlar", cem'iyyet-i beşeriyye, umum, cemaat, güruh, "kalabalık" diye açıklar. Bugünün edebî dilinde ise bu kelime "milletin bir parçası" yahut "aşağı tabakası" anlamında kullanılır. "İstanbul Halkı" veya "Orta Anadolu Halkı" dediğimiz zaman İstanbul veya Orta Anadolu'da doğan yahut oralarda yaşayan insanlar anlaşılacağı gibi "halktan yetişme" tabirleri de aynı mânâdadır. Halk=millet demek olsaydı "halktan yetişme", halk tabakası sözlerine lüzum kalmazdır. Herkes zaten milletten yetişme olduğu için bu türlü sözler lüzumsuz olurdu. Bundan başka "halk" yalnız o an için mevcut olan topluluktur. "Millet" ise üç zamanda da vardır ve "millet" bir " var olma şuurunun" da ifadesidir.
Türk Halkı Değil Türk MilletiyizKitabı okudu
Uzun ama okumaya değer
Ünlü filozof Sokrates yolda bir tanıdığına rastladı. Adam ona, “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?” dedi. Sokrates, ne duyduğunu söylemeden önce sana küçük bir test yapmak istiyorum” dedi. Bu sözler karşısında adamın şaşırdığını gören Sokrates devam etti: “Hiç şaşırma dostum, düşüncelerimizi filtreden geçirmenin yararlarını şimdi göreceksin. Sana uygulayacağım testin adı ‘Üçlü filtre testi.’ İlk filtre ‘Gerçek Filtresi’. Şimdi söyle bakalım, bana anlatacağın şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?” “Hayır” dedi adam. “Aslında bunu bana başkası anlattı ve...” “Tamam” dedi Sokrates. “ Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreye geçelim, ‘İyilik Filtresi’. Arkadaşım hakkında bana söyleyeceklerin iyi şeyler mi?” “Hayır, aksine…” “Öyleyse” diye devam etti Sokrates, “onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan da emin değilsin. Fakat yine de son filtreyi kullanalım: ‘Yararlılık Filtresi’. Arkadaşım hakkında bana anlatacakların işime yarayacak şeyler mi?” “Hayır, sanmıyorum.” “O hâlde” dedi Sokrates, “eğer, bana söyleyeceklerin doğru değil, iyi değil ve işe yarar değilse bunları neden bana anlatasın ki?”
Reklam
224 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Delinin defteri
Öncelikle kitap, neva bulvarı, burun, portre, palto, bir delinin anı defteri ve fayton adlı altı eserden oluşmaktadır. Neva bulvarı adlı bölümün genelinde yüksek sosyete mensuplarının tabiriyle hiyerarşinin kol gezdiği alt-üst sınıflarının yoğun olarak hissedildiği, günümüz ölçütünde bağdat caddesi, Şanzelize caddesi olsun, tamamıyla lükse karşı
Bir Delinin Anı Defteri - Palto - Burun - Petersburg Öyküleri ve Fayton
Bir Delinin Anı Defteri - Palto - Burun - Petersburg Öyküleri ve FaytonNikolay Gogol · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201955,2bin okunma
Anladım, kabullendim.
Anlamak mı, kabullenmek mi? Nedir aradaki fark? Biri zorla diğeri kendiğilinden oluşur. Fakat anlamak kabullenişin bir önceki basamağı değil midir? İşte o son basamağa adım atıldığında insanın kafasına 'dank' eder. Ne içindir çaba, emek, mücadele. Kişi kendi yaşamını, nereden gelip, nereye nasıl ulaştığını üzerini örterek gizleyebilir
Bitirmeyi Bekliyorum Çocukluğumdan kalma bir anım vardır: "Daha bitirmedin mi?" sorusu kafamda durmaksızın dönüp durur hālā. Küçükken hep ama hep bir şeyleri bitirmek gerekirdi: Ödevlerimi, tuvaletimi, nefret ettiğim ıspanakları bıraktığım tabağı ve özellikle de gülmeyi. Daha bitirmedim. Hâlâ bekliyorum. Acelem var, çabucak bitsin diye acele ediyorum. Tabii, sonu hoşuma gitmeyecek... Pastanın sonu, tutkunun sonu, güzel bir filmin sonu, yaz sonu, (62 sayfalık) bir Tenten'in sonu, son anlar, son arzular, son sözler. Son saat, son dakika, son saniye.
68 syf.
7/10 puan verdi
Birhan Keskin bu eserinde derinlerde yatan imgeleri kazıyarak çıkarmak istediğini düşünüyorum. Kazının pek de kolay yapılmadığı şiirlerdeki tınıdan kendisini gösteriyor. Şiirleri okurken karşısındaki kişiye sesleniyor. Bu içten gelen sessiz çığlıkları anlamasını ve duymasını istiyor. "Biriken ne varsa sözler arkada kalmış, O çok sevdiğin
Soğuk Kazı
Soğuk KazıBirhan Keskin · Metis · 20142,149 okunma
104 syf.
·
Puan vermedi
·
25 saatte okudu
Çingene
Şems Hikmet zengin, kültürlü, eğitimli, saygın bir gençtir. Bir gün Kağıthane’nin yeşilliklerinde güzeller güzeli Ziba’yı görür ve ona vurulur. Ziba bir çingene kızıdır. Her şey burada düğümlenir. Toplumun o zamanlar çingenelere bakışı çok serttir. Çingeneler hakkında olur olmaz sözler konuşulur. Çingeneleri sevmek, onlarla evlenmek toplumda ayıplanır. Şems Hikmet, Ziba’yı eğitmek ve çevresinin kabul edeceği terbiyede yeniden yetiştirmek ister. Ziba ve ailesi bu durumu kabullense de Şems Hikmet’in çevresi bu durumu kabullenemez. Şems Hikmet, bu sınıf ayrımını yenebilecek mi? Ziba’yı toplumun istediği şekilde eğitebilecek mi? Beni şaşırtarak biten eserde ön yargıların, ötekileştirmelerin etkileri açık bir şekilde anlatılmış. Ah son pişmanlık!
Çingene
ÇingeneAhmet Mithat Efendi · İş Bankası Kültür Yayınları · 20192,567 okunma
Resim