Zamanda bulunan yaşam-durumunuzu oluşturan çeşitli koşulların altında daha derin, daha asli bir şey vardır: Yaşamınız, zaman'sız-son suz Şimdi'deki Var'lığınız.
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI
«Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.»
Uvertür
Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük.
*
Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
Bizim, peygamberi ısırmasın diye ayağını yılan deliğinin üstüne kapatan Ebu Bekir'imiz, suikastı haber alınca peygamberin yatağına yatan Ali'miz var . Son yudum suyu birbirlerine gönderip su suz şehit olan sahabilerimiz var . Bizim, "İman etme dikçe cennete giremezsini z , birbirini z i sevmedikçe iman etmiş olmazsınız", "Siz den birini z kendi s i için sevdiğini Müslüman kardeşi için de sevmedikçe (istemedikçe ) gerçek mümin olamaz", "Size aranızdaki sevgiyi artracak bir şey söyleyeyim mi, selamlaşınız", "Hediyeleşin ki aranızdaki sevgi artsın," diyen bir peygamberimiz var! "Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz," diyen Yunus'umuz, düşmanın attığı taştan de ğil, dostun attığı gülden incinen Hallac-ı Man sur'umuz var .
Ehl-i îmâna hücum eden ehl-i dalålet, bu asır cema at zamanı olduğu cihetle, cemiyet ve komitecilik mâyesiyle bir şahsı månevi ve bir ruh-u habis olmuş. Müslüman âlemindeki vicdan- umumi ve kalb-i külliyi bozuyor ve avamın taklidî olan itikadlarını himaye eden İslâmî perde-i ulviyeyi yırtıyor ve hayat-ı îmâniyeyi ya şatan an'ane ile gelen hissiyat-ı müteväriseyi yandırıyor. Herbir müs lüman tek başıyla bu dehşetli yangından kurtulmağa me'yusane çabalarken, Risale-i Nur (Risaletü'n-Nur) Hızır gibi imdada yetişti. Käinatı ihâta eden son ordusunu (*) gösterip ve ondan mukavemet süz maddi, mânevî imdat getirmek hizmetinde hârika bir emirber nefer olarak Ayetü'l-Kübra Risalesi'ni İmam-ı Ali (R.A.) keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş
Gerçek kurtuluş tam ve gerçek bir doyum, huzur ve yaşamdır. Bu gerçek kimliğiniz haline gelmektir, içinizde karşıtı olmayan bir iyilik, kendi dışındaki hiçbir şeye bağlı olmayan bir Var'lık sevinci hissetmektir. O geçici bir deneyim olarak değil, kalıcı bir mevcudiyet olarak hissedilir. Teistik* dilde, buna "Tanrı'yı bilmek" denir ve Tanrı burada kendi dışınızda bir şey olarak değil, en içteki özünüz olarak bilinir. Gerçek kurtuluş kendinizi var olan her şeyin varlığını ondan aldığı zaman'sız-son suz ve formsuz Bir Yaşam'ın ayrılmaz bir parçası olarak bilmektir.
Kaos cehaletin alanıdır. Keşfedilmemiş topraktır. Kaos son suz bir şekilde ve limitsizce, bütün hallerin, bütün fikirterin ve bütün disiplinlerin sınırlarının ötesine uzanır. Bir yabancıdır, başka bir çetenin üyesidir, gece vakti çalıların arasından gelen hışırtıdır, yatağın altındaki canavardır, annenizin gizli öfkesidir, çocuğunuzun hastalığıdır. Kaos ihanete uğradığınızda derinden hissettiğiniz çaresizlik ve dehşettir. Her şey dağıldığında, hayal leriniz söndüğünde, kariyeriniz çöktüğünde ya da evliliğiniz sona erdiğinde kendinizi bulduğunuz yerdir. Ejderha ve koruduğu altının sonsuza dek birlikte var olduğu masal ve efsanelerin, ce hennemidir. Kaos nerede olduğumuzu bilmediğimizde olduğumuz yer, ne yaptığımızı bilmediğimizde yaptığımız şeydir. Kısaca ne bildiğimiz ne de anladığımız şeylerin ve durumların tamamıdır.
238 kabul oyu vardı. Kabul diyenlerin bir kısm:, "çekimser" kalanların hepsi CHP'liydi. 85 CHP'li ise oturuma katılmamıştı.
CHP lider seviyesinde idamlara karşı durduysa da milletve- killerini bağlamamış, onlar da idamdan yana tavır almıştı.
Başbakan Nihat Erim son noktayı koydu:
"Kamuoyunda nasıl bir etki yapar?" sorusuna, "Hiçbir olum- suz etki yapmaz. Kimsenin kılı kıpırdamaz," cevabını verdi.
Bu cevap, en çok dinleyici locasındaki üç babanın yüreğini
yaktı.
Tartışılan, oylanan, istenen, onların oğullarının canıydı.
Atatürk bu milletin aranan lideridir. Millet, başı her sıkıştığında onu özler ve bu sebeple de silinemez bir şahsiyettir. Atatürk, yıpratılma seansları ile zarar görmeyecek, son derece önemli ve anıtsal bir siyasî portredir. Dolayısıyla, Atatürk'süz tarih düşünülemez. Bunun böyle olduğu zamanla daha da iyi anlaşılacaktır. Tarih, Atatürk'ün etrafında şekillenmelidir ve öyle de olacaktır.
"Tıp ölüme çare arıyormuş, ne dersiniz?" dediler. Çok soru gelmeye başladı son zamanlarda. İyice de ayarımız kaçtı, milenyumda çok densizlik var. "Ben zaten ölümsüzüm, son- suz hayatım var," dedim. Bunlar ne yapmaya çalışıyor? Haddini bilsin ya; ilim de tip da herkes de haddini bilsin. Benölümsüzüm zaten; meselem o değil. Sonsuz hayatımın felaket mi saadet mi olacağı benim meselem. Onu görmezden gelmek için böyle artist artist laflar... Dünyada birkaç yüzyıl fazla yaşamam gibi bir plan içindelerse de zahmet etmesinler, bunu isteyen yok zaten. Gelmişim 367 yaşına, evde bakıma muhtaç bir teyze var 443 yaşında, bir de amca var 986 yaşında... Çekilir bir şey değildir dünya. Böyle bir şeye müsait değil. Vakti gelince gitmek iyidir, ölüm güzeldir, güzel şeydir. Aşk ile ölüm birbirine çok benzer, onlar konuşunca diğerleri susar...
İçinde kabaran bir nehir vardı, bu nehir bastırılan tüm sevgisinin, nefretinin, merhametinin, korkusunun, memnuniyetinin, can sıkıntısının, hevesinin, bıkkınlığının, tutkusunun, bunların hepsinin toplamıydı.
Bir yerde göç sona ermiş ise , o toplum eriyor demektir; nitekim bugünün Batı Avrupa'sından göç eylemi azaldı çünkü toplum yaşlandı. Ama göç eden başka toplumlar oraya yöneliyor ve sızıyor lar. Göç süz bir coğrafya sayfasında tarihin son sayfaları yazılıyor demektir.