Mart ayının ilk 12 gününden yıllık iklim haritası çıkarma..
Mart 1, Rumi yılın başıydı ve her yıl o gün Büyükhanım takvimini çıkarmaya başlardı. On iki gün boyunca günün muhtelif saatlerinde denize bakan pencereye yanaşır, burnunu cama dayar, denizin haritasından göklerin resmini çıkarmaya alışkın yaşlı denizciler gibi ufku gözlerdi. Dağa bakan pencereye döner, bulutların halden hale, resimden resme girmesini uzun uzun izlerdi. Mart'ın 1'inden itibaren 12 gün sayarak havanın nasıl olduğunu, günün nasıl başlayıp hangi renge boyandığını sonra nasıl bittiğini titizlikle gözler, kaydederdi. Bu 12 günün her biri sırasıyla yılın 12 ayına denk gelirdi. Mart 1, Mart ayına denkti örneğin; Mart 2, Nisan'a; Mart 3, Mayıs'a; yılın son ayına kadar böyle giderdi.
ABİDİN NESİMİ 1911’de Bingöl'ün Kiğı ilçesinde doğdu. İlkokulu Mercan Sultanisinde, Orta ve Liseyi İstanbul Erkek Lisesinde okudu, Yüksek Öğrenimini İTÜ’nün (o zamanki adıyla Yüksek Mühendis Mektebi) Su Şubesinde yaptı. 1937-1949 yıllarında serbest çalıştı, 1949‘da Bayındırlık Bakanlığı hizmetine giren Abidin Nesimi evli ve 3 çocuk
Reklam
Çobanın Aşkısatir arasi hikayeler serdar tuncer Aşıktı genç çoban. Sevgilisinin isminden başka bir şey bilmediğinden mi, konuşmaya mecali olmadığından mı bilinmez, arkadaşı anlatıyordu onun halini: – Gözleri günlerdir uyku görmedi efendim, diyordu, yemiyor, içmiyor, işi gücü, gecesi gündüzü havası suyu o kız oldu sanki. Ne desem kar etmiyor,
Urungu ve Ay Hanım
Urungu bir defa daha Ay Hanım'ın yüzüne baktı ve bu sefer gözleri orada takılı kaldı. Bu ilahi yüze bakan gözler yaşlıydı. Yaşlı gözlerini göğe kaldırarak Tanrı ile konuşuyormuş gibi: - Bozkurt'lar dirilirken Ay Hanım da yaşasaydı ne olurdu! diye fısıldadı. Sonra görülmedik bir şeye bakan gözlerin manalı ışıltısı ile ileriye bakarak atını mahmuzladı. At son bir atılışla fırlarken Ay Hanım'ı deminkinden daha sıkıca kendine doğru çekti. Dudaklarını hiçbir zamanın görmediği, hiçbir çağın göremeyeceği o ilahi yüze değdirerek öptü ve hala sıcak olan o mehtap kadar, güneş kadar güzel olan yüzden ayırmadan, bir an içinde bütün mazisini yıldırım hızıyla hatırlayıp " Hoşça kal Ötüken" diye düşündükten sonra kendisini boşluğa bıraktı...
Sayfa 623 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
Son Yaşlı Gözler
Eğilip öptüm onu. Bir gözyaşı düştü, sargılarının arasına karışıp kayboldu. O kadar. Öldü ...
Sayfa 178 - Kafka
Yıllar sonra Fransa üstüne yazılacak bir deneme yaşadığımız döneme gönderme yapmadan edemez. Bu düşünce aklıma, kısa hızlı tren yolculuğu sırasında küçük bir istasyonda toplaşmış ve unutmakta güçlük çekeceğim o Fransızların yüzlerini ve beden­lerini art arda gördüğümde geldi: Yaşlı köylü çift, kadın buruş buruş olmuş, adamın yüzü kırışıksız, açık renk gözleri parlıyor ve beyaz bir bıyığı var iki kış boyunca süren yoksunluğun büktüğü bedenler, parlayan, yamalı giysiler. Sefaletin yerleştiği bu halkta zarafetten eser kalmamış. Trenlerdeki bavullar yıpran­mış, iplerle bağlanmış, mukavvalarla üstünkörü onarılmış. Bütün Fransızlar göçmenleri andırıyor. sanayi kentlerinde gözlüğünü takıp, penceresinin önünde oturduğu görülen bu yaşlı işçi, ellerinin arasında özen­le dümdüz tuttuğu kitabını okumak için günün son ışıklarından yararlanıyor. İstasyonda, aceleci bir topluluk surat asmaksızın iğrenç bir yiyeceği yiyor ve sonra karanlık kente çıkıyor, birbirleriyle kaynaşmaksızın yanyana yürüyor ve otele, odaya, v.b. yerlere gi­diyor. Fransa’nın bütün olarak bekleyiş içinde katlandığı umut kırıcı ve sessiz yaşam.
Reklam
558 öğeden 111 ile 120 arasındakiler gösteriliyor.