Babalık duygusu
Düğün, O’nun varlığı ile son sınırına ulaşan bir neşe içinde geçmişti. Ata, ayrılmak üzere ayağa kalkınca kendisini uğurlamak için halk iki sıra diziliverdi. Sevecen bakışlarını sağa sola yönelterek yavaş yavaş ilerlerken bir yerde durakladı, sonra durdu, elini yedi sekiz yaşlarında bir kız çocuğunun başına uzattı. Çocuğun arkasında yer alan ve anası ile babası olduğu belli olan çifte yavaşça seslendi: “Öpeyim mi?” Herkesi derinden duygulandıran bu isteği ana babanın nasıl yerinde bir minnetle karşıladıkları kestirilebilir. Atatürk, çocuğu iki eliyle kaldırdı, öptü ve yere bıraktı. Fakat sahne bununla kapanmış olmadı. Uyanık ve duygulu çocuk: “Ben de öpeyim, ne olursunuz Atatürk, ben de sizi öpeyim.” diye direndi. Ata, belki hiç ummadığı halde kendisine babalık mutluluğu tattıran bu içten davranışı, çocuğu bir daha yerden alarak yüzüne yaklaştırmakla karşıladı. Bilmiyorum, halk bu dokunaklı sahneyi, gözleri yaşlı alkışlayarak kutlu kılarken, o çelik iradeli insanın da iki damla gözyaşını tutamadığını görebilmiş mi idi ?
Elini tuttum; sıcacıktı, saçları dörtnala koşan asi bir atın yelesi gibi rüzgârda asil bir şekilde çılgınca savruluyordu, tel tel. Çınar ağaçlarının hışırdayan yaprakları, bir insanın besteleyemeyeceği türden harikulade bir eser gibi yankılanıyordu kulaklarımızda. Güneş onun gözlerinden aldığı ışığı yansıtıyordu sanki dünyaya, mevsim yazdı. Usta
Reklam
Emekli Yarbay Necati Artan'ın kızı Necef Artan'ın babasına mektubu
Babacığım benim, Bana neler öğrettiniz! Küçüklüğümden beri bana "Bu dünyada bir şeye gönül verirsen, kendini başka hiç kimse ile kıyaslamadan, Allah'ın sana verdiği gücü son damlasına dek kullanarak, kendi yapabileceğinin en iyisini yap" demiştiniz. Siz küçükken, fakir evinize üç kuruş para getirmek kararı üzerine, geceleri ekmek
Çocukluk Aşkları
İspanyolca öğrenimi görüyor, şiirden hoşlanıyordu ve babası memurdu. 1.57 boyunda bir kızdı; yuvarlak, kaslı baldırları ve omuzlarına kadar gelen açık kahverengi saçları vardı, mavi-gri gözleri, mavi çerçeveli gözlüklerinin ardından seri ama mesafeli bir tebessümle bakıyordu. İyi biri olduğunu düşünüyordum.
Yaşanmış Hikayeler / Yavru Kekliğim!..
Tahsin Bey gençliğinden beri ava çok meraklıydı. Kendini bildi bileli elinde tüfeği ormanlarda av peşinde koşuyordu. Bu ona öyle haz veriyordu ki, avcılık yapmadığı bir hayat düşünemiyordu. Günlerden bir gün şafak sökerken yine ormana doğru yola çıktı. Hem şanslı, hem de atışları isabetli olduğu için günün ilk ışıklarıyla iki keklik avlamıştı.
Sayfa 313 - Erkam YayınlarıKitabı okudu
O kadar çok hümanist tanıdım ki! Radikal hümanist özellikle memurların dostudur. “Solcu” hümanist diye adlandırılan da, her şeyden fazla insansal değerlerin korunmasını dert edinmiştir; hiçbir partiden değildir, çünkü insansal olana hıyanet etmek istemez; ama yine de küçük insanlara yakınlık duyar. O güzelim klasik kültürünü alçakgönüllülerin emrine verir. Hümanist, genel olarak, karısını kaybetmiş, gözleri yaşlı bir kimsedir; yıldönümlerinde ağlar durur. Kedileri, köpekleri ve bütun gelişmiş memeli hayvanları da sever. Komünist yazar, insanları ikinci beş yıllık plandan sonra sevmektedir; sevdiği için cezalandırmaktan kaçınmaz. Bütün güçlü kişiler gibi gösterişsizdir ve duygularını saklamasını bilir, ama bir bakış ya da sesine verdiği bir anlamla, adaletle dolu acı sözlerinin ardında bulunan duyguları, insan kardeşleri için duyduğu o buruk ve tatlı duyguları hissettirir. Ortaya en son çıkmış olan en genç hümanist, yani Katolik hümanist, insanlardan şaşkınlık ve hayranlıkla söz açar. "Bir Londralı liman işçisinin ya da ayakkabı fabrikasında çalışan kızın, bu küçük insanların hayatı ne güzel bir bin bir gece masalıdır," der. O, meleklerin hümanizmini seçmiştir; onlar din ve ahlak bakımından yücelsin diye, güzel ve kasvetli uzun romanlar yazar. Bu romanlar sık sık Femina Ödülü'nü kazanır.
Reklam
558 öğeden 111 ile 120 arasındakiler gösteriliyor.