En büyük saçmalıklar sıklıkla tıpkı kalın ipler gibi küçücük şeylerin bir araya gelmesinden yapılmıştır. Bir halat alıp onu oluşturan iplikleri ayırdıktan sonra hepsini teker teker koparırsanız “Bu da neymiş” dersiniz. İplikleri örüp bir araya getirdiğinizde ortaya devasa bir şey çıkar.
Her şeye bir düşman gibi kuşkuyla yaklaşan bahtsızlar gündüze kendilerini gösterdiği için, geceye de aniden yakalanmalarına yardımcı olduğu için güvenmezler. Az önce bahçenin ıssız olması nedeniyle ölecekken şimdi orada biri olduğu için titriyordu.
Karanlık baş döndürücüdür. İnsana aydınlık gerekir. Gündüzün aksi istikametine dalan yüreğinin sıkıştığını hisseder. Göz karanlıklara bakınca zihin bulanır. Ay tutulmasında, gecede, isli bir donuklukta en gözüpekler için bile endişe vardır.
Ve her halükarda düşüncelerinin temelindeki o acıklı ikileme düşüyordu. Cennette kalıp şeytana dönüşmek! Cehenneme gidip melek olmak.
Ne yapmalı ulu Tanrım! Ne yapmalı?
Herkesin kendi kendine konuştuğu kesin bir doğrudur. Düşünen bir insanın bunu yaşamamış olması mümkün değildir. Hatta sözü en muhteşeminin insanın içinde düşünceden vicdana gidip, vicdandan düşünceye geri dönmesiyle ortaya çıktığı söylenebilir. Bu kitapta kullanılan “dedi, haykırdı” sözcüklerini sadece bu anlamda yorumlamak gerekir; insan dış ortamın sessizliğini bozmadan kendi kendine söylenir, kendi ile konuşur, haykırır. Büyük bir uğultu vardır, ağzımız hariç her yanımız konuşur. Ruhun gerçekleri görülmez ve elle dokunulmaz olsalar da gerçektirler.