Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Dr. Lecter ayaklarını tuttu, küçük bedeni birden grotesk göründü,masal cini gibi çömeldi ve sıçramaya başladı,sesi sonar gibi çınlıyordu. "Ben İsa'ya gitme istiyo..." Aniden genç kadının ardından Sammie 'nin leopar gibi kükremesi duyuldu,adam ayağa kalkmış yüzünü parmaklıklara iyice bastırmıştı. Canlı bir sesle, boynundaki damarları şişire şişire söylemeye başladı: " Ben İsa'ya gitme istiyo,ben İsa'ya gitme istiyo,eğer gerçekten iyi davranırsam İsa'yla gidebilirim." Starling oldukça çabalamak zorunda kaldı." Dize İsa'ya gitmekten İsa'yla gitmeye dönüyor,"dedi.
Duaya sarıl!
Düşün! Büyük bir fırtınanın ortasındasın. Gecenin, okyanusun ve balığın karnının karanlığındasın. Yunus (a.s) gibi 3 karanlığın da tam ortasındasın... Tam bir imkânsızlık imtihanındasın. Hiçbir teknolojinin seni çıkaramayacağı bir derinlikte, belki de hiçbir kulun başına gelemeyecek bir imtihandasın... Kim kurtarabilir seni? Sesini kim duyabilir? Kime yalvaracaksın? Hangi uydu yerini tespit edecek? Hangi sonar cihazı seni bulacak? Hangi telefon sinyali yardımına koşacak? Ellerini açıp da "Lâ ilâhe illâ ente subhaneke innî küntü minezzâlimîn" dediğinde seni tüm fırtınalardan kurtarıp, balığın karnından bile sağ selamet karaya çıkaracak Rabbin var senin! Aç ellerini, derdini Rabbine söyle...
Reklam
birgün çıkıp geldiler - anlamsız yüzlerini ve gülüşlerini - tüketimartıklarını üretimorganlarını ve eski külotlarını - çik­letlerini çukulatalarını getirip bıraktılar - tiklerini mimiklerini çiğliklerini - gençkızların düşlerini getirip bıraktılar - hergün hergün yeniden getirip bıraktılar - iplerini oltalarını konser­vekutularını - süttozlarını
Sayfa 42 - Tisa MatbaacılıkKitabı okudu
U-Botlar
Altı yıl süren deniz harekatı sırasında toplam 785 Alman U-botu, Müttefik gemileri ve uçakları tarafından sulara gömüldü. Ancak U-botların Müttefik ticaret filosuna verdiği zararın neredeyse haddi hesabı yoktu. Yaklaşık 45 kişilik bir mürettebattan oluşan U-botların her biri, karmaşık bir hedefleme sürecinin ardından geminin hem baş hem de kıç
Sayfa 170 - Dokuzuncu Bölüm: Denizdeki Savaş, U-BotlarKitabı okudu
Dört bin beş yüz yıl önce Gize piramitleri kendi kendini onarabilen kireç harcıyla kaplanmıştı. Ama bir malzemenin ilk defa “akıllı malzeme" olarak tanımlanması 1880'de gerçekleşti. Keşfi yapanlar, Pierre ve Jacques Curie kardeşlerdi (Marie Curie'nin kocası ve kayınbiraderi). Granitte yaygın bulunan saydam bir mineral olan kuartz kristalinin sıkıştırılmasının, üzerinde elektrik voltajı oluşmasına yol açtığını buldular. Bir yıl sonra da bu etkinin "tersinir" olduğunu kanıtladılar: Elektrik verildiğinde kristalin şekli bozuluyordu. Bu etkiye Yunancada "sıkışmak” anlamına gelen piezo ve kadim bir elektrik yükü kaynağı olan "kehribar" anlamındaki elektron kelimelerini birleştirerek piezoelektrik adını verdiler. Piezoelektrik kristaller ilk kez Birinci Dünya Savaşı'nda sonar tespit cihazlarında kullanıldılar ve günümüzde çakmaklardan mikrofonlara, saatlerden ultrason görüntüleme cihazlarına kadar pek çok alanda işlev görüyorlar.
Sayfa 141Kitabı okudu
Rus enerji bilimi uzmanı Dr, Vanga'yi anlatıyor
Beyni bilgi yakalamaya ayarlanmıştır, aynen bir araştıran bilgisayar sistemi gibi. Dünyaca ünlü kahinin beyninde bilgi dalgalarını yakalayan bir nevi sonar bulunuyor. Doktor Negri-betski'ye göre öngörülerinde küp şeker kullanmasının sebebi budur: Şeker kristal bir yapıya sahiptir. Kristaller büyük miktarda bilgi emer ve ihtiva eder. Tüm mesele bilgiyi oradan çıkarabilmektir
Reklam
Esirlerin salıverilmesinden sonra Tiflis'te çıkan Kafkas adlı ga­zetede, avulda geçirdikleri esaret günlerinin hikayesi yayınlan­dı. Gazetenin yazdığına göre "ilk akşam, tanışmayla geçti." Bu denli dehşet verici bir akşamı, sosyal kaynaşma çağrışımı yapan bir ifadeyle tarif etmeleri ilginç. Fakat Şamil, daha ilk günden esirlere
ABD'li Gazeteci
Amerikalı bir gazeteci ona, "Siz Amerika'nın nelerini alacaksınız?" demiş. Atatürk de, " Biz maymun değiliz taklit edecek, kendimize gerekeni yapacağız." yanıtını vermiş. Ama sonar gelenler maymun olmaktan bir türlü vazgeçemediler.
Sayfa 124Kitabı okudu
En karanlık gece bile sonar erer ve güneş tekrar doğar.
“Ondan sonar yaşayıp ne yapacaksınız? Kalkın ve onun izinde siz de ölün”
Sayfa 183Kitabı okudu
Reklam
Artık İstanbul'u ve bölgeyi tehdit eden canavarın neye benzediğini hayal meyal de olsa görmeye başlamıştık. Ama Sismik-1 gemisiyle ihtiyaç duyduğumuz çok ışınlı batimetri, dipten çekmeli sismik, derin sismik ve sonar çalışmalarını gerçekleştiremiyorduk. Halbuki canlı fayları haritalayabilmek için bu çalışmalar zorunluydu. Gerçi çok ışınlı batimetri için bir ara Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı'nın (SHOD) Çubuklu-1 gemisini de kullandık. Ama artık çok daha ileri teknoloji cihazlarıyla donatılmış araştırma gemilerine ve denizaltı çalışmalarında uzmanlaşmış ekiplerle birlikte çalışmaya ihtiyacımız vardı. Vakit geçirmeden bunları gerçekleştirmek için harekete geçtik. Bu konuda en büyük güvencemiz sevgili dostum Prof. Dr. Celal Şengör'dü. Celal'in Fransa' da Collage de France'da Prof. Dr. Xavier Le Pichon ile temasa geçmesiyle önümüz açıldı. Xavier'in desteğiyle Marmara Denizi'nde deprem araştırmaları için yardım almak maksadıyla TÜBİTAK olarak NATO Bilim Komitesi'ne başvurduk. Başvurumuz olumlu karşılandı. 2000 senesinin Mayıs ayında İstanbul' da bir NATO toplantısı düzenledik. Bu toplantıya çeşitli ülkelerden 83 kişi katıldı. Toplantıda İstanbul' da beklenen depremi ve bununla ilgili nelerin yapılması gerektiğini tartıştık. Üç ülke bizimle araştırma yapmaya talip oldu: Fransa, İtalya ve Amerika. Her üç ülke de deniz araştırmalarında çok güçlü ülkelerdi.
Sayfa 30 - Doğan Egmont YayınalıkKitabı okudu
Taha Hakkârî'nin vefatından sonar Sadât-ı Nehri Dergâhının en çok konuşulan, bilinen ve tarihe geçen şahsiyeti Şeyh Ubeydullah Nehri'dir. Ubeydullah Nehri, Kürt halkı tarafında büyük tasavvuf erbabı, ilim ve kanaat önderi olarak bilinen tanınan Tahâ Hakkârî'nin oğludur. Tâhâ Hakkârî'nin vefatından sonra Nehri dergahının
Sayfa 150 - NûbiharKitabı okudu
Süfilerden biri "Süfyan-ı Sevri'yi ölümünden sonar rüyada gördüm. Dedim ki 'Allah sana nasıl davrandı?'. 'Ayağımın birini sırat köprüsü üzerine, diğerini cennet üzerine koydum' dedi" diye anlatmıştır. Allah'ın selamı onu üzerine olsun. Fakih, zâhid, takvalı bir kimseydi. İlim öğrendi ve ilmiyle amel etti. Amel ederek ilme hakkını verdi, ihlaslı davranarak da amele hakkını verdi. Allah da ona doğrudan rızasını verdi. Peygamber (s.a.v.) de ona kendisine uyması sebebiyle rızasını verdi. Hz. Peygambere uymayan, bir eline dinini, diğer eline de ona indirilen kitabı almayan kimse yürüdüğü yolda Allah'a ulaşamaz. Kendisi helak olur, başkalarını da helak eder, kendisi sapar, başkalarını da saptırır. Kitap ve sünnet Allah'a götüren iki kılavuzdur. Kur'an Allah'a götüren kılavuz, Sünnet ise Peygambere götüren kılavuzdur.
Siz deyin, insan sahib olduğu maraq hissinin güclü cazibəsinə qapıılmasaydı, dünyadakı nəsnələr arasında necə gözəl bir ahəng olduğunun fərqinə vara bilərdimi? O, əvvəlcə yenilik, sonar yorulmaq bilmədən faydalı olanı axtarır, nəhayət, onu yüksəldən və dəyərli edən hər şeyi istəyir.
Sanki bir soru: Yangınlar mı,  gül bahçesi mi? Gitmek mi, kalmak mı? Ölüm mü, hayat mı? Bilinci var ve yok arasında bir noktada uyanmakla uyanma­mayı tartıyordu. Ruhuyla bedeni arasında bir mücadele  ... Düşünmek istiyor ama düşünemiyor, aklındakiler bir sonar  cihazının ses dalgaları gibi helezonik zonklamalar halinde yakınlaşıp uzaklaşıyordu.
98 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.