Hayata sığmak kolay değil, elin kolun sığsa tuttukların sığmıyor, ayakların girse hayallerin girmiyor, belin dönse gözün arkada bıraktıklarında kalıyor, hep bir darlık, darlık, sıkışma, sonra da bakılıyor ki insan gire gire daha giriş kapısında durmuş, orayı da tıkamış, ötesi bomboş, yiğitsen ilerle. Bilinen beylik şeyler, evlenmek, işe girip çalışmak, yorulmak, hastalanmak, yaşlanmak, umduğunu bulamamak ve gitmek istemek.
Sayfa 189
Dün akşam aldım seni yanıma; gücenikliğini aldım, vazgeçişini; karşılaştığımız günkü sesini; benim dönüp dönüp gidişlerimi, senin gittikçe bir kuyuya benzeyen suskunluğunu... Yolların kentten koptuğu bir uzaklığa varıp durdum. Sonra bir ağacın yalnızlığına oturdum. Üşüyen yerlerini aldım kirpiklerimin arasına. Sana dünyayı gösterdim uzaktan. Güneşin büyüsünü, taşların sesini; nasıl yer değiştirdiğini dağların. Onca çokluğuna karşı yıldızların yalnızlığından söz ettim. Hiçbir şeyin bize uzak olmadığından. İnsan sustuğu yerde yenilmez her zaman, dedim.
Reklam
Ben, bir kitap üzerine bir fikir edinmek istedim mi, o kitabı kendim okurum. Sonra, o kitabı benim gibi zevkleri için okumuş kimselerle konuşmaktan da hoşlanırım; sizin eleştirmecilerinizle değil, kendilerini bırakıp okuyanlarla konuşurum...
Bir kitap eğlendirmek için, kelimenin sanattaki mânâsiyle eğlendirmek, zevk vermek için yazılıyor; sonra bir adam çıkıyor, kitap okumayı kendisine iş edindiği için o kitabı okuyor, belki beğenmiyor, sıkılıyor, her sayfayı okurken: "Ben bunun üzerine ne söyliyeceğim? ne söylemeliyim?" diye düşünüyor, kendisini zevkine de, sıkıntısına da bırakmıyor, yani durumu, sanat eseri karşısında asıl gereken durum olamıyor... Öyle bir adamın söylediğinin ne değeri olur?.. Siz tiyatroya gidiyorsunuz, gülüyorsunuz, ağlıyorsunuz, sahnede olanlara yarı inanıyorsunuz; eleştirmeci gidiyor, gazetesine vereceği yazıyı düşünüyor. Tiyatro eseri karşısında, sorarım size sizin durumunuz mu doğrudur, onunki mi?
Yarım Kalmış
Yarım kalmış bı kitap gibi , yarım kalmış bı sigara gibi , sen gittikten sonra yarım kalmış hayaller gibi
- İkna etmeye çalıştıklarına ne diyorsun?" - İnsana el verecek bir mürşit olmadan imanın bir hiç olduğunu. "La ilahe illallah, Allah'tan başka tapacak ilah yoktur" dedikten sonra hemen ekleriz: "Muhammed de O'nun Resulüdür." Niye? Çünkü kaynağı, yani bize böyle bir hakikati öğreten kişinin adını zikretmediğimiz sürece, tek bir Allah olduğunu beyan etmenin hiçbir anlamı kalmaz. Ama bu adam, bu Resul, bu Peygamber öleli çok oldu, onun gerçekten var olduğunu ve bize nakledildiği gibi konuştuğunu nereden bileceğiz? Ben de senin gibi Eflatun'u ve Aristo'yu okudum, bana delil lazım.
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
GÖLGELERİN İÇİNDEKİ SESSİZLİK
Zeynep iki parmağının arasında tuttuğu sigarayı yakıp etrafına bakınarak dumanı içine çekti. Etraf karanlık ve sessizdi. Ayrıca hava oldukça soğuktu ve yağmur hafifçe çiselemeye devam ediyordu. Bir süre sonra çalıların ve ağaç kaidelerinin arasında hareket eden bir şey gördüğünü sanarak kendi kendine alçak sesle şöyle mırıldandı: "Bu da ne
Beklenmedik korku
Gözlerim görmez, kulaklarım duymaz, ağzım laf yapmazken nereden hak ettim seni Bazı şeyleri birden hak ediyorsunuz, hiçbir şeyi hak edememiş, kanırtmış biri olarak hak etmeyi sindirmeye çalışıyorum Hiçbir zaman bir yerdeki en güzel kadın olamamış biri olarak, bu yerdeki en güzel kadın oldum Bunu oldurduğun ve oldurmaya çalıştığın diğer her şey için teşekkür de edemiyorum, sana teşekkür edilmez sana bakılır Sana yettirilmez, sen zaten istemezsin biz istemeyerek kavuşuruz Dünya kadar eksiğim vardır sen onları görmezsin, ellerimi görürsün, oldurmaya çalışıyorlardır sana yeterdir olmasa da olurdur Onu unutursun bunu unutursun en önemli her şeyi unutmaman gerekirken bazen unutursun ama insansındır, kavgan vardır Kavganı ve beni, beni kavgana dahil ettiğini unutmazsın Çiçeklerin arasından geçerken çiçekleri görürsün, benim gördüğümü bilirsin "Ellerimi tutuşunla bitecek tüm dertlerim" hayır bitmeyeceğini bilirsin ama tutarsın Sonra inanır mısın bilmem ama biter İnanırsın biliyorum çünkü sen inanmanın en saf halisin Elimden alınan şeyleri avcuma bırakırsın, ne güzel bıraktın diyeyim diye değil sadece bırakırsın Elimden alınanlar elimden alınmamış olur, sen beni hazine sanarsın bomboşumdur, doldurursun ben doluydum sanarsın Bir elin verdiğini diğer elin bilmez, bu ne ayettir ne bir şey, bunu sen hiçbir yerden öğrenmemişsindir
Bir arkadaşım bana, karısının cenazesi sırasında, karısının bir hanım arkadaşının sarılmasının, yan etkileriyle birlikte onu heyecanlandırdığını anlatmıştı. Utanıyordu, bana fikrimi sordu, karısını sevmediğini düşünüyordu. Çok uzun süren bir hastalığın ardından ölmüştü kadın, arkadaşım örnek bir şekilde ona bakmış ve yanında olmuştu, onu çok seviyordu. Şimdi ise, o olaydan sonra, onu gerçekten sevip sevmediğini soruyordu kendi kendine.
Aradan onlarca yıl geçtiği halde bundan sonra olanları hiç unutmadım. Kalenin içindeki yüzlerce kadın ve yaşlı, umutsuzluk ve korku içinde kayanın kenarına koşup duraksamadan aşağı atlamaya başladılar. Hayatları boyunca bunun talimini yapmış gibiydiler. Anneler çocuklar ve bebeklerini kucaklayarak kayanın ucuna kadar koşuyor, bir an durup, son kez bir nefes alıyor ve çocuklarını kayadan aşağı fırlattıktan sonra kendilerini de boşluğa bırakıyorlardı. Bütün askerler olan biteni görebiliyorlardı. Dehşete kapılmıştık. Kadınlara avazımız çıktığı kadar bağırarak kendilerini aşağıya atmamalarını söyledik. Ancak zavallı anneler kendilerini uzaktan seyretmekte olan eşlerinin önünde onurlarının ayaklar altına alınacağı, çocuklarının şişlenerek öldürüleceği ya da köle olarak alınıp götürüleceği korkusuyla çılgına dönmüşlerdi.
Sayfa 413Kitabı okudu
Reklam
Ne zalimdir şu erkekler! Bize aşkı öğretirler, sonra çeker giderler. Biz ise hâlâ... Zalimsin sen de! Yazmıyorsun bana.
Beni teselli etmeye çalışacaklar, bana birtakım sözler söyleyecekler, sözler, sözler, sözler; bana ne yardımı olacak ki sözlerin? Biliyorum ki sonra yine bir başıma kalacağım. Ve insanlar arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yok.
Dayım 86 kışında edirnekapida ufo gördüğü iddasını dile getirir Unidentified Flying Object diye açar sonra herkesin tanımlaması kendine diyerek der gibi bi mimik yapar dayım
Babamın ‘sen artık büyüdün kendine de bir rakı koy’ dediği akşam geldi aklıma. Biraz daha büyümüştüm. Hayatı ve dünyayı sek içecek kadar! İlk dakikalar biraz başım döndü ama sonra alıştım. Suratıma çakırkeyif bir gülümseme yerleşti. Aldığım her nefeste beynim uyuştu. Yürürken ses çıkaran aklımdaki düşünceler, parmaklarımın üzerinde balerinler gibi uçmaya başladılar. Başlamıştı hayat sarhoşluğu. Elbet bunun da koması vardır. Ben ona da girerim. Kalmam üç beş kadehte. Boş şişeleri duvara fırlattığım gibi dibini görmeden bırakmam hayatı da! Ve nefesimi tuttum. En derine, en dibe inebilmek için. Bıraktım kendimi hayat okyanusuna. Beni dibe çeken zihnimin ağırlığıydı. Ve dibe daha çok var. Ama gidiyorum. Yavaş yavaş. Ayaklarına beton dökülmüş bir mafya kurbanı gibi… En derine. Dünya yuvarlak. Hayat da öyle. En derini aynı zamanda en yükseğidir hayatın. Nereden baktığına bağlı. Nerede doğduğuna. Doğduğun yerden ne kadar uzaklaştığına bağlı. Elindeki şişede ne kadar hayat kaldığına bağlı…
Her sıfırdan zirveye yükselişin hüzünlü bir öyküsü vardır
Pek çok kitapta başarılı olmak, bir dağa tırmanmaya benzetilir. Büyük yaşamak vadiden çıkıp, yamaçtan geçip, zirvede oturmaktır. Bazı ruhlar zirveye aittir ama vadide doğar. Bu insanlar içlerinden kendilerini ait oldukları yere yani zirveye iten bir içgüdüyle yaşarlar. Bu insanların vadiden zirveye tırmanma serüveninin özeti nasıldır? Vadiden
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.