Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“Sonra çıkıyorsun dışarı, bakıyorsun güneş hala tepede. Yıllardır kurduğun cümleyi, bilmem kaçıncı kez yeniden kuruyorsun. Ne yapalım, kısmet değilmiş.”
Sonra çıkıyorsun dışarı, bakıyorsun güneş hala tepede. Yıllardır kurduğun cümleyi bilmem kaçıncı kez kuruyorsun: "Ne yapalım kısmet değilmiş..."
Reklam
Sonun, başın, ortanın birbirine karıştığını, anlamını yitirdiğini, tersinmez zamanın boyunduruğundan kurtulduğunuzu duyduğunuz bir gün gelir. Yaşlanmışsınızdır, yaşamınız artık sizin malınızdır. Malınızı istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Yeterince güçlü, yerini bulan bir fiskenin -ister içinizden gelsin ister dışarıdan, sizi nasıl
Sonra çıkıyorsun dışarı, bakıyorsun güneş hala tepede. Yıllardır kurduğun cümleyi, bilmem kaçıncı kez yeniden kuruyorsun. Ne yapalım, kısmet değilmiş.
Sonun, başın, ortanın birbirine karıştığını, anlamını yitirdiğini, tersinmez zamanın boyunduruğundan kurtulduğunuzu duyduğunuz bir gün gelir. Yaşlanmışsınızdır, yaşamınız artık sizin malınızdır. Malınızı istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Yeterince güçlü, yerini bulan bir fiskenin -ister içinizden gelsin ister dışarıdan, sizi nasıl
¶¶ Sonra çıkıyorsun dışarı, bakıyorsun güneş hala tepede. Yıllardır kurduğun cümleyi bilmem kaçıncı kez kuruyorsun : Ne yapalım kısmet değilmiş. ¶¶
İnkılap Kitabevi YayınKitabı okudu
Reklam
İnsan inanıyor, sonra yeniden doğacağına yaşamın, soluğun sakinleşeceğine, kışın geri döneceğine şarabın kokusuyla sıcak meyhanedeki - güzel bir ateş, ahır ve akşam yemekleri. İnsan inanıyor, içeride olduğu sürece inanıyor insan. Dışarı çıkıyorsun bir akşam, tavşanları yakalamışlar, sıcak bir mekanda yiyorlar diğerleri, neşeliler. Onlara camlardan bakmakla yetiniyorsun.
Sonra çıkıyorsun dışarı, bakıyorsun güneş halâ tepede. Bir sigara yakıyorsun ve yıllardır kurduğun cümleyi bilmem kaçıncı kez kullanıyorsun: "Napalım, kısmet değilmiş..."
Ağustos ayında bir cumartesi günü, üstünde tenis giysileri, yanında karın, evinden çıkıyorsun. Bahçenin ortasına geldiğinizde, raketini evde unuttuğunu söylüyorsun ona. Almaya gidiyorsun, ama girişteki, raketini genelde koyduğun dolaba yönelmek yerine, mahzene iniyorsun. Karın bunun farkında değil, dışarıda bekliyor, hava güzel, güneşin tadını çıkarıyor. Birkaç saniye sonra, bir silah sesi duyuyor. Eve koşuyor, adını haykırıyor, mahzene giden merdivenlerin kapısının açık olduğunu görüyor, inince seni buluyor. Önceden özenle hazırladığın tüfekle başına ateş etmişsin.
Mutfak bu kattaydı ve aralık olan kapının önünden geçerken, bakışlarla birbirlerine aktarılan düşünceleri Aha ve Oho gibi kaba sembollerle kabaca yeniden üretilen hizmetçiler tarafından gözlemleniyorlardı. Kaçınılmaz olanı takdir etmelerini, kaçınılmaz olanın önceden bilinmesini ve tam anlayış ve onaylarını temsil ediyordu ve
Reklam
Sonra çıkıyorsun dışarı,bakıyorsun güneş hala tepede. Yıllardır kurduğun cümleyi bilmem kaçıncı kez kuruyorsun: 'Ne yapalım, kısmet değilmiş...'
Ulu Tanrım! akıllarını bulup, sonra onu tekrar yitirmeden mutlu olmamaları mı insanların kaderi! - Ey sefil! senin gamına, seni sararıp solduran duyularının karmaşasına öylesine imreniyorum ki! Kraliçen için çiçek toplamaya çıkıyorsun umutla - kış ortasında - bulamadığın için üzülüyorsun ve niçin bulamadığını anlamıyorsun. Bense - bense umutsuz, amaçsız dışarı çıkıyor, sonra gittiğim gibi yine eve dönüyorum. - Hollanda Parlamentosu seni ücrete bağlasa, nasıl bir insan olacağını sanıyorsun. Mutluluğunun eksikliğini dünyevi bir engele bağlayabilen, aziz mahluk! Hissetmiyorsun! sefaletinin harap olmuş kalbinde, sarsılmış beyninde yattığını hissetmiyorsun, buna yeryüzünün bütün kralları birleşse, çare bulamaz.
Sonra çıkıyorsun dışarı, bakıyorsun güneş halâ tepede. Bir cigara yakıyorsun ve yıllardır kurduğun cümleyi bilmem kaçıncı kez kullanıyorsun: "Napalım, kısmet değilmiş..."
“Sonra çıkıyorsun dışarı, bakıyorsun güneş hala tepede. Yıllardır kurduğun cümleyi, bilmem kaçıncı kez yeniden kuruyorsun. Ne yapalım, kısmet değilmiş.”
458 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.