Gece güne doğru mu ilerliyor yoksa uzaklaşıyor mu ondan? Karanlıklar mıdır güneşi yutan yoksa güneş midir karanlıkları kundaklayan? Bunun gibi, hiç bilemeyeceğiz, sorularımız bizi Cevap'a yaklaştırır mı, uzaklaştırır mı?
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı.
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişivdik
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
Duvar ardına duvar. Sonunda kim bekliyor seni? - Kimse. Kim senin sayfalarını karıştıracak, çözecek, sevecek? - Kimse hiç kuşkusuz. Tek başınasın gecede, dünyada tek başına. Yalnızlığın ölümün yalnızlığı.
Bir rüya görmüştüm. Hayır, kâbustu bu. Ölüyordum rüyamda. İnsan kendi ölümünü görebilir miydi? Bilmiyordum ama ilk defa bu denli gerçeğe yakın bir rüya düşüyordu gözlerime. Ve kendimi görüyordum. Hiç tanımadığım insanlar bembeyaz bir örtüye sarıp yani kefenleyip de bir mezarın içine koyuyorlardı beni. Bedenimin soğukluğunu dahi hissediyordum. Ve korkuyordum, hem de çok. Beni tek başıma, başka hiçbir mezarın ya da insanın, hiçbir şeyin olmadığı bir yamaçta, tek ü tenha bir ağacın dibine gömüyordu yüzlerini daha evvel hiç görmediğim insanlar. Beni sevenler yok muydu? Tanıdıklarım, tanıyanlar? Yoktu. Ve öylece beni orada bırakıp gidiyorlardı. Sonrası hep karanlık, kapkaranlık... Sadece sesler duyuyordum. Birbirine karışmış bir sürü ses... Neden sonra bir ses tanıdık geldi kulaklarıma. Babamın sesiydi bu. Ne dediğini anlayamıyordum. Ama sesini işitiyordum. O kadar. Ve uyandım.