Her uğraşmayı çabalamayı bıraktığımda her şeyin dağıldığını görüyorum ve yorgunluğumun sebebini anlıyorum. Tek başına savaşmanın, uğraşmanın, çabalamanın yorgunluğuymuş meğer. Oysa hiç çabalamıyor gibi duruyordum demi? Keşke öyle olsaydı Keşke hiç uğraşmasaydım Keşke hiç yorulmasaydım. Öfkeliyim, kırgınım herkese. Beni kendilerine değmeyeceği halde uğraştırdıkları için kırgınım Benim hayata dair tüm ümidimi aldıkları için kırgınım Ben onlar yüzünden kendime kırgın olduğum için kırgınım. Onlara verdiğim değeri sonuna kadar gösterdiğim halde bana değersizmişim gibi hissettirdikleri için kırgınım. Çok kırgınım ben katlanılamayacak kadar kırgınım Ve özellikle sen, ufacıkta olsa sana olan ümidimi darma duman ettiğin için en çokta sana kırgınım. Neden ya gerçekten merak ediyorum ne geçti elinize?
Çünkü sana sarılmak.. Dünyanın bana yaptığı bütün kötülüklerin özrü gibi. Sonuna kadar değer.. Kokun üstüme sinene dek, senin gibi kokana dek sarıl bana. Gayet hür bir biçimde, ölelim sarılmaktan.
Reklam
Bir konu hakkında hiçbir bilgisi olmayan insanlar niye o konu hakkında uzmanlar gibi yorum yapıyor anlamış değilim. Dün bir laf arasında bir konu hakkında bilgi verdim. Ama karşımdaki insan verdiğim bilginin tam zıttı bir tez ileri sürdü ve sonuna kadar fikrinin arkasında durdu.O aralıkta acaba yanlış mı hatırlıyorum diye 4 farklı kaynaktan araştırma yaptım.Sonuç olarak benim söylediğim bilgi doğru çıktı. Kendimi kanıtlama gayretine girmedim ne de olsa bağnaz bir insana ne anlatırsan anlat inandıramazsın.
07.09 09.03
Geldi, yanıma oturdu ve anlatmaya başladı kadın. "Ben dedi… çok aşık oldum, ilk aşktı. İlk gençlik, çocukluk aşkımdı. Çok sevdik birbirimizi, sevmeyi beraber öğrendik. Beraber birbirimizi severek büyüdük. Çok küçüktük, beraber öğrendik büyümeyi. Kocaman hayaller kurduk, kendimizden büyüktü hayallerimiz. 16 yaşımın en güzel baharıydı diyorum.
“...bu yarası, diğer insanların sahip olamayacağı güzellikte bir tecrübeye sahipti. Mücevher gibi parlıyordu. Kadın o güzel mücevherin bilincindeydi ve onu hayatının sonuna kadar yüreğinde taşıyacaktı. Oysa bu sarıp sarmaladığı mücevher, onun ölmeyi istemesine sebep olan yaranın ta kendisiydi.”
Cam Kapının Ardında
Cam Kapının Ardında
Natsume Soseki
Natsume Soseki
Ne garip değil mi? Bizim olmayanları istediğimiz için sürekli bir arayışta gönlümüz. Ve bizim olmayanları istediğimiz sürece, ömrümüzün sonuna kadar bitmeyecek arayış olan öykümüz. Sürekli bekleyip, sürekli daha fazlasını isteyeceğiz. Gönlümüze bir ömür, inişli çıkışlı bir pay biçeceğiz. Peki elimizde olanlarla mutlu olmayı denedik mi hiç? Yetmez mi sanıyoruz acaba bir kişinin gönülden sevmesi. Akşam sofraya oturduğumuz zaman bir tabağın bize ayrılması, başımızı koyacak bir yastık ve bir sohbette bize de pay düşmesi yetmez mi? Bir dost üstlenmez mi gönülden tüm derdimizi, bir kitap veya bir şiire dökemez miyiz şu taşmış içimizi? Öyle olmalı ki insan; seçeceği her şeyi iyi bilmeli. Kalbine soktuğu her neyse rahatsız etmemeli. Öyle işlemeli ki ömrüne, ileride keşke dedirtmemeli. Öyle olmalı ki insan; karşısındakine bir ömür yetmeli. Aşkı, sevgisi, şefkati ve merhameti onun üstüne sinmeli. Değer verdiği insanı hep kendinden önce görmeli. İnsanım diyebiliyorsak eğer, karşımızda da insan olabilmesi için dua etmeliyiz. Ama her şeyden önce," insanım" diyebilmeliyiz.
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.