"Şiiri sözcüklerle de sınırlandırmıyorum. Müzikte de şiir olabilir, bir fotoğrafta da, bir yemeğin hazırlanışında da -içinde ilham olan her şeyde. Gündelik şeylerde de olabilir ama asla ve asla sıradan olmamalıdır. Gökyüzü hakkında ya da bir kızın gülüşü hakkında yazın tabii ama bırakın şiiriniz kurtuluş gününü, kıyamet gününü ya da herhangi bir günü anımsatsın. Bizi aydınlattığı, heyecanlandırdığı ve -eğer yaratıcı ise -­kendimizi bir parça ölümsüz hissetmemizi sağladığı sürece benim için sorun yok." "Oh Kaptan! Benim kaptanım," dedi Charlie, "matematikte de şiir var mıdır?" Birkaç çocuk kıkırdadı. "Kesinlikle, Bay Dalton; matematikte ... bir incelik vardır. Herkes şiir yazsaydı, Allah göstermesin, gezegen açlıktan ölürdü. Ama şiir olmak zorunda ve biz durup en basit yaşamsal eylemlerde dahi onu fark etmeliyiz, yoksa hayatın bize sunduğu şeylerin büyük bir kısmını boşa harcamış oluruz. Pekfilfi, şimdi kim okumak ister? Hadi ama, nasılsa herkese okutacağım."
Gündeme dahi gelmeyen katliamlar!
"Onların (mücahidlerin) şiddet eylemlerinin sonuçlarının propagandasını yapın" Bu kadının burada bahsettiği şey, Allah yolunda savaşan mücahidlerin istemeden, kasıtlı olmayarak meydana gelen kazalar ele alınması gerektiği. Mesela, kimi masum insanlar yanlışlıkla öldürülecek ve biz bunu abartarak bunu problem haline getireceğiz. Ama Amerikan ordusu tüm yaşam alanlarını, içindėki kadınlar, yaşlılar, çocuklarla birlikte bombalayıp onları öldürdüğü zaman biz bunu bir kenara koyup hakkında hiç konuşmayacağız, bunu unutacağız ve eğer ki bu dünya medyasına sızarsa o zaman hemen bir bahane bulacağız! Bununla beraber, eğer ki Allah yolunda cihad eden Müslümanlar bir hata ederlerse yahut istemeden bir kaza meydana gelirse, hadi bunu büyütüp kocaman bir olay yapalım ve sorun çıkaralım! Bunun sürekli olarak görüyoruz. Bu öyle bir hal aldı ki şu anda Müslümanlar, masum insanların hakları konusunda en ufak bir saygısı olmayan vahşi insanlar olarak insanların akıllarına kazınmış durumda. Neden? Çünkü Batı medyası tarafından yayılmakta olan safsata bu, Müslümanları böyle göstermek onların gündemi. Fakat zerre kadar akla sahip olan bir insan Irak'ta, Somali'de, Afganistan'da ve Müslüman nüfusunun çoğunlukta olduğu yerlerde, ayrım gözetmeksizin bombalar atarak masumları öldürenlerin Amerika Birleşik Devletleri olduğunu görebilir.
Reklam
"Erkek olmak ve kadın olmak cinsiyetten ibaret değil ki, bu bahisteki sırri iyi bellemek gerekir. Nefis müennestir (di- Müennes nefsi islah edemeyen kişi ister erkek olsun ister kadin olsun (dişi) nefsin e elindedir. Kadınların bir akılla dokuz nefsi güttüğü ama erkeklerin dokuz akılla bir nefsin hakkından gelemediği malumdur. Asıl şaşılacak
Sıcaklığın etkisiyle rahat bir nefes aldı. "İsteyerek yapmadığımı biliyorsun, değil mi?" Biliyordum. Sorun da buydu. Bu bilgi beni özür dilemeye ve her türlü garip şeyi hissetmeye zorlamıştı. İlk başta onun bedenini istemiştim. Ama şimdi sadakatini daha çok istiyordum. "Biliyorum, kotyonok. Uyu hadi"
Sayfa 395Kitabı okudu
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
Bugündense yarını tercih etmek
Şu bağıntıyı hepimiz biliriz: Eğer B, A'dan büyükse ve C de B'den büyükse, bu durumda C, Adan da büyüktür. Buna geçişli bağıntı [transitive relation] deniyor. Hadi bir de şu örneğe bakalım: Cuma günü teslim edilmesi gereken bir iş olduğunu düşünün. Şimdi pazartesi sabahındayız. Pazartesidense bu işe salı günü başlamak daha tercih
Reklam
Bir masal nedir ki gökten düşen üç elmanın sonrasını yazmadıkça? Peki okutabilir misiniz bunu çocuklarınıza? Hadi diyelim ki okuttunuz, ya Zalim Kurt'a ne demeli? Hangi anne baba minik yavrusunu uyutmak için bu değersiz masalı seçecek kadar acımasız olabilir? Ya da acaba yalnız çocuklar mıdır sorun; böylesi bir öyküyü okumanın yaşı var mıdır?
Üçüncü haftanın sonunda, öğle saati zengin baba çalıştığımız yere çıkageldi. Mağazaya girince Bayan Martinde kucaklaştı. İşlerin nasıl gittiği hakkında bilgi aldıktan sonra dondurma dolabına yönelip içinden iki çubuk dondurma çıkardı, parasını ödedi, Mike’la bana işaret etti. Hadi gelin çocuklar, şöyle bir dolaşalım. Elindeki dondurma çubuklarını
"Sorun değil sadece bir çizik." "Yarayı temizlemeli ve bandajlamalıyız. Hadi gidelim." Alex'in dudakları yukarı kıvrıldı. "Emredersiniz hanımefendi." ... "Kıpırdama. Daha dikkatli olmalıydın, ciddi yaralanmadığın için çok şanslısın. Ne düşünüyordun ki?" Başımı kaldırdığımda Alex'in bana küçük bi gülümsemeyle baktığını gördüm. "Ne?" "Endişelendiğinde çok tatlı oluyorsun." "Beladan kurtulmak için şirinlik yapmaya çalışma." "Başım belada mı?" "Evet." "Şirinlik yaptığımı mı düşünüyorsun?" Başımı hafifçe aşağı yukarı salladım. "İkisine de bir çare bulsak iyi olur, değil mi?"
Sayfa 254
Ne gördüm bugüne dek? Hadi bugünü de sayalım- yarına dek ne gördüm? Yıllar önceydi; tren istasyonunda bir adam gördüm. Bir şey sormam gerekiyordu; ya da bana öyle gelmiş olabilir. Sormaktan nefret ederim- kim neyi bilebilir ki? Ne sorarsanız sorun, herkesin hemen kendini düşünmesi ve kendini anlatmaya başlaması bu yüzdendir. Yüzünü bile çevirmeden bana gerekeni söyledi. Ne kim olduğumu, kendisine benzer bir yanım olup olmadığını merak etti ne de kendini belli edecek bir şey yaptı.
Reklam
Her şeye olduğundan farklı bir anlam veriyorsunuz, hatta susmaya bile. Başka türlüsü elinizden gelmiyor. Hadi buyurun onu da sorun!
Sayfa 110Kitabı okudu
Başlıca sorun, çirkine alışmak, baka baka, göre göre çirkini kanıksamak, Hadi eski tabirle söyleyeyim: çirkini itiyad kesbetmek. Karşılaştığımızda güzeli tanıyamamak, ve(ya) güzeli tanıyamayacak denli çirkinleşmiş bir bakışın sahibi olmak.
Gün içinde ne yedik, ne içtik? Nerelerde arzıendam ettik? Herkes biliyor. Resimlerdeki sofralar da çok zengin. Allah bereket versin ne diyeyim. Ne diyelim? Kimse tadına bakamıyorsa yediklerimzin, "tatsız tuzsuz açık sosyal sofra bereketi üstelik kokusuz gibi bir şey olabilir adı. Evet uzun oldu. Neyse uzun etmeyeyim. Ayran da oluyor kimi zaman sofralarda. Ne var ayranın teşhirinde? Şimdi ayranı bulamayan mı var? Herkesin evinde kiviler, avokadolar dendiğini duyar gibi oluyorum. Katılmıyorum ama hadi onu da geçeyim. Hastaneye yatan yakınlarının fotoğraflarını koyanlar var sayfalarını, üstü başı perişan vaziyette. Acile gidişini acele sosyal medyaya yetiştiren de var, serumlar eşliğinde. Bereket ki cenaze fotoğraflarını şimdilik rastlamadım ama paylaşanlar vardır belki de. Kendimce bir mahremiyeti olması gerektiğini düşündüğüm "hallerimiz"in teşhirinde bir sorun görülmemesi, esaslı bir sorun gibi göründü bana. Güvenin bunca elden gidişi sonrası gelen bu özgüven de nesi? Düşündüm de sorun kapının iç kilidinde galiba. Içimizdeki kilit sisteminde de diyebiliriz. Içeriden ve dışarıdan üç beş ayrı kilidi olan kapılarımızdan şimdilerde bereket girer mi bilemiyorum. Ama çocukluğumu hatırladığımda sadece içeriden kilitlenebilip dışarıdan kilidi olmayan kapının bana fısıldadığı şu: Eskiden içeride mahremiyet vardı, dışarıda da güven...
Bitince kitabı, kapatın ve kapaktaki aynaya bakın. Gözlerinizin içine bakın. Artık ne ‘O’lduğunuzu biliyorsunuz. “Bugün, İTİRAF etmek için harika bir gün…” Gözlerinizin derinliklerinde yatan ve karşınıza kirpiğinize bakmaktan bir türlü göremediğiniz gücü görün. İyice bakın. ‘O’nu sağda solda aramayın, çünkü ‘O’ zaten burada. Yeni dostunuza sıcak bir merhaba deyin. GÜLÜMSEYİN, tıpkı çok iyi tanıdığınız, sevdiğiniz, ama yıllardır görmediğiniz dostunuzu tekrar gördüğünüzde gülümsediğiniz gibi, çünkü uzun zamandır sizinle konuşmak için sessizce, sevgiyle ve sabırla orada bekliyordu. ‘O’na her şeyi sorabilirsiniz. Korkmayın. Ne bu kitaba, ne başka bir kitaba hiç ihtiyacınız yok. Size, her türlü cevabı vermeye hazırsınız. Hadi sorun…… İyi sohbetler….
224 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.