“Annelerin annesi...”
Minik ellerini öpüp kokladı okulun kapısında, telaşlı çocukların sırt çantalarından sırtına yediği darbeyi hissetmedi bile. “Allah zihin açıklığı versin,” dedi gülerek. Sel gibi akan çocuk kalabalığına karışmadan evladı. Şimdi avucunun içindeki minik eli biraz daha sıktı. “Hadi koştur Erhan'ım koştur, geç kaldık...” Beş yaşındaki Erhan'la
31. Gün 31. Konu 31. Hikâye Kimse kırılmasın diye davranmaktan işime odaklanamı yorum. Berbat geçen günler yaşıyorum. Nasıl kendimi iyi hissedebilirim ki? Kış geliyor. Birçoğu için güzeldir beyazın donduruculuğu. Sıcacık evlerinde mutludurlar. Ben mutlu olamıyorum. Sokak hayvanlarının durumlarını düşünüyorum. Yiyecek bulmaları için onlara yardımcı oluyorum. Belli bölgelere yem bırakıyorum. Çok az kişiyiz bunu yapan. Her ev kapı önüne bir parça yemek koysa böyle bir sorun olmaz. Onların doğal yaşamlarını betonlaştırıp onları dışlayamayız. Sence de sevimli değiller mi? Evet öyleler. Sokak hayvanlarını sevdiğini biliyorum. Onları sevmesen bile onlara yardım edeceğini biliyorum. Onlar kalabalığın masumiyetleri. Soğukta bir kap yemek, saçakta bir kap su, hepsi bu. Hadi, pencereden dışarıya bak. Gözüne çar pan hayvanları gör. Yoksalar kapının önüne elinde yemekle çık. Geleceklerdir. Gelirler. İnsandan yardım beklerler. Onlar vahşi değiller. Vahşilik, onların hakkını savunmamak... Sen, onların hakkını savunmuyorsan bile onlara zarar verme. Biliyor musun, teşekkür ederim. Onlar konuşamaz. bunu yapacağın için sana Biz onların yerine konuşuruz. Teşekkürler.
Sayfa 99 - Halit BOZTEPEKitabı okudu
Reklam
Doğrudan seks daveti neden bir işe yaramıyor? Çünkü gerçek sorun, kahvenin asla tam olarak kahve olmaması değil, seksin tam olarak seks olmamasıdır, cinsel ilişki yoktur, işte bu sebeple cinsel eylemin fantazmatik bir tamamlayıcıya ihtiyacı vardır. Dolayısıyla “Hadi eve çıkıp seks yapalım!” gibi doğrudan davetin engellenmesi kibar bir sansür değildir; kahve ya da benzeri şeylerin sekse fantazmatik çerçeve kazandır­mak için mutlaka zikredilmesi gerekir.
Okuyoruz burayı hadi bakam
Yılda ne kadar tahıl üretildiği aşağı yukarı biliniyor: 2 milyon ton. İlginç bir rakam: Gezegende yaşayan insan başına 330 kilo. Oysa kişi başına 200 kilonun herkesi doyurmaya yeteceğini biliyoruz. Bu hesaba göre dünya üretimi 6 milyar insanı beslemek için yetiyor da artıyor olmalıydı. Açıklaması şu: Bu tahılların büyük bir bölümü gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerin refaha ulaşmış yerlerinde hayvan yemi olarak tüketiliyor. Gelişmiş ülkelerde ihraç edilmeyen tahılın %61'i inek, domuz ve piliçlerin beslenmesinde, %16'sı insan gıdası olarak kullanılıyor. Gelişmekte olan ülkelerde insanların tüketimine giden oran %72! Buradan da anlaşılıyor ki, bugün Üçüncü Dünya'da çoğunu yoksul köylülerle işsiz çiftçilerin oluşturduğu 800 milyon insanı vuran açlık, dünyada yeterince tahıl üretilmemesiyle ilgili teknik bir sorun değil, sosyal ve siyasal bir sorun.
Sayfa 142Kitabı okudu
... Bir de el sıkma meselesi var. Bazı kadın gazetecilerimiz buna bozulmuş. MSP'li bakanlar onların ellerini havada bırakıp durmuşlar. Abdest meselesi. Ben olsam aldırmazdım. Bunca yıl aydın hanımlarımız kokteyllerde herkesle el sıkıştılar da ne olduk? Avrupalı bir ileri sanayi ülkesi mi? Şimdi de birkaç politikacının el sıkmamasıyla şeriat devleti olmayız, merak etmesin kimse. Aslında bu abdest konusu, bizimki gibi bir toplumda, en çok buna önem verenler açısından sorun yaratan bir şey. MSP yöneticilerinin işi zor. Hadi kokteyle falan gitmedin, yerli filmlerden de sakındın, peki 19 Mayıs Bayramını ne yapacaksın? Bir stadyum dolusu şortlu kızın bacak salladığı bir memlekette neyin abdest bozup neyin bozmadığı konusunda gökten yeni «ayet»ler gerekiyor, bu iş de Erbakan Hoca'yı bekliyor.
Sayfa 77 - Bilgi YayınlarıKitabı okudu
Ne gördüm bugüne dek? Hadi bugünü de sayalım - yarına dek ne gördüm? Yıllar önceydi; tren istasyonunda bir adam gördüm. Bir şey sormam gerekiyordu; ya da bana öyle gelmiş olabilir. Sormaktan nefret ederim. - kim neyi bilebilir ki? Ne sorarsanız sorun, herkesin hemen kendini düşünmesi ve kendini anlatmaya başlaması bu yüzdendir.
Reklam
OHHAAA!..
Sığır, davar, geyik ve gergedan cinsinden özür dileyerek... "Arı dil","Öz Türkçe" deyip durursun, Kabuk Türkçe var mı ulan boynuzlu? Akıl'ı beğenmez ,"us" uydurursun, Bir değil, beş değil hilen boynuzlu. Lokantanın adı "sosyal otlangaç", Ana "doğuraç"mış, baba "doğurgaç"... Zehirin
Sayfa 41
Kalbindeki adamın yanaklarına dokunmak isterken gecenin sonunda yastığı ısırırken kalbindeki yaralara dokunuyorsun.. Mesafeler değil ki tek sorun. Atlarsın otobüse birkaç film izlersin ve yanında sındır kalbindekinin.. Ama gitmiyor değil mi ayakların? Engel sadece bilmem kaç kilometre yol değil ki... Hadi ama artık kandırma kendini.. Sen prenses değilsin ve hiçbir kurbağa girmeyecek hayatına.. Öpsen de geçmeyecek sevdaların var senin, bunu biliyorsun. Evet sayın okur sen kaybettiklerin ile meşhursun....
ahahaa hadi burjuva doğru uzaya :))
Sivil yörünge istasyonları için o güne kadar duyulmamış miktarlarda paralar ortaya çıkmaya başlamıştı. İkinci Bin yılın sonunda birkaç yüz kilometre yükseklikte birkaç tane de emekli oteli de vardı artık. Aşırı pahalılığı dışında bunların ciddi bir elverişsizliği daha vardı: İlerlemiş kemik hastalıkları ya da damar bozuklukları insanın Dünya'daki yerçekimi alanına dönmesini olanaksız kılıyordu. Ancak bazı yaşlı zenginler için bu bir sorun değildi. Bunlar bir on yıl daha yaşamak için gökyüzüne çekilmeyi ve zamanı gelince de orada ölmeyi seve seve kabul ediyorlardı.
Kırpışan bir ovayı geçerek geldim Quasimodo yazgısıyla Ben kürelerde meraklı eller Kuru çeşmeler özleminde Sonra doğurdun beni Kendimi içimde unutarak Nasıl sancımaz kaburgaların
Dara yayınları
239 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.