Nedense çok kötü şeyler olduğunu düşünüyordum. Bu kadar gizem ve kasvetli bir hava olması normal değildi.
Çalışanlar hiçbir şey bilmeseler de sanki bir şeylerden korkuyor gibiydiler. Hepsinin rengi atıyordu ben gidince. Arada uğrayıp bir şey bulup bulamadıklarını soruyordum.
Cevap alamayacağımı anlayınca gitmeyi de bıraktım. Sanki bir efsane biliyorlarmış da bana anlatılmıyormuş gibi hissediyordum her seferinde. Bunları düşündüğümde yine sonuçsuzluk beni yormuştu artık.
Nereye bakacağımı, kime soracağımı bilmeden bir boşlukta sürüklenmek gibiydi.
Çevremdekilerin söylediği yoluna bak, geleceğin için uğraş demeleri de ayrıca moral bozucu etkenlerdendi. Bir insan nereden geldiğini, ailesini, geçmişini bilmek istemez miydi?
Ağaç kovuğundan çıkmadığıma göre bütün bu bilgiler mevcut ama sadece ben ulaşamıyordum.
Gerçekten boşlukta, hiçlikte kalıyordu insan.
Hayat herkese zor ama bana daha çok manasız geliyordu.
Bir hiçken neyin değeri olabilirdi ki. Ben sadece ben varım zamanın birinde dünyaya inmiş ve kaybolmuştu sanki.
#Kitaptan #Alıntı:
*Bu yazı biraz benim hakkımda olacak. Belki de biraz sizin hakkınızda olur.
6 aylıkken konuşmaya, 9 aylıkken yürümeye, 3 yaşındayken okumaya başlayan bir bebektim. Ailem bu çocukta normal olmayan bir şeyler var diyerek beni İstanbul’da bazı yerlere götürdü ve oralarda değişik testlere tâbi tutuldum. Bu testler sonucunda gelen IQ seviyem
Başlarda anlamakta zorlandım, ama okudukça tanıdık gelmeye başladı. Kim bu "Aylak Adam" diye soruyordum kendime, nereden tanıyorum, mahalleden biri mi, akrabam mı, eski bir arkadaş mı, bir filmde mi izledim yoksa? Bir türlü çıkaramıyordum. (Neyse, okumaya devam ettim..)
İnsanların; birlikte yaşama zorunluluğu hissettikleri için birlikte
“Ahmak mı, yalancı mı?” diye soruyordum.
Hem ahmak, hem yalancıydı. Belki de ahmak olduğu için yalancıydı. Belki de daha korkunç bir şeydi. Sadece şahsiyeti yoktu. : “Hiç olmazsa rüyasında biraz kendisi olsa!”
Önceleri sorularıma neden cevap alamadığımı anlayamıyordum, şimdiyse soru sorabileceğime nasıl inanabildiğimi anlayamıyorum. Ama gerçekte inanmıyordum ki, soruyordum sadece.
Sabiha Sertel ve Zekeriya Sertel tarafından çıkarılan Resimli Ay adlı edebiyat gazetesinin 1929 yılı Haziran-Temmuz sayılarında "Putları Yıkıyoruz" başlıklı, imzasız iki yazı yayımlanır. Dönemin ortamına getirdiği yeni edebiyat anlayışı, edebi çevrelerce (salt hasetlik münasebetiyle) pek hoş karşılanmayan bu isimsiz kahraman Nazım'dan
Önceleri sorularıma neden cevap almadığımı anlamıyordum, şimdiyse soru sorabileceğime nasıl inanabildiğimi anlamıyorum. Ama gerçekte inanmıyordum ki, soruyordum sadece
"Ahmak mı, yalancı mı?" diye soruyordum. Hem ahmak, hem yalancıydı. Belki de ahmak olduğu için yalancıydı. Belki de daha korkunç bir şeydi. Sadece şahsiyeti yoktu.
Kayıp Zamanın İzinde, upuzun bir yolculuk. Bir kez bu yolculuğa hazırlıklarımı yapmadan çıkmış biri olarak; gördüklerim, yaşadıklarım aklımı başımdan alsa da hep bir eksik vardı. Sayfalar dolusu betimlemeleri, hayalleri, hatıraları okurken ne kadar etkilensem de derinliğine inemiyordum. Sürekli kendime sorular soruyordum; geçmişi hatırlamayı
Yaş 25 evlilik zamanı geldi geçti derken annem açtı yu...va kurma konusunu.
Saliha bir kız olsun gerisi gelir diye düşünüyordum. Yakın bir akrabamızdan haber geldi. Komşuları çok dindarmış, kızlarının ailesinden dahada dine bağlı olduğunu duyunca sevindim.
Gittik bir görelim görüşelim dedim.Ilk ailesiyle konuştum... Hatta ben konuşmadım
Quidam 'a teşekkürlerimle,
HAYAT KUMARINDA HERKES BİRAZ “KUMARBAZ”DIR
Kumarbaz. Bu kitaba olan alakam yazarın Dostoyevski olması ve kitabın ismiyle beni çekmesindendir.
Okumaya başlamadan önce, kendi küçük kumarlarımla yüzleşeceğimden emindim, yanılmadım. Bonus olarak ise
Nigâr Hacızade
Belaruslu gazeteci-yazar Svetlana Aleksiyeviç, savaşı, şahidin anlatma yükümlülüğünü, edebiyatını, ömrü boyunca yanı başında olan sesleri anlatıyor.
Kaybedilmiş Bir Savaş Üzerine: Svetlana Aleksiyeviç’in Nobel Edebiyat Ödülü
Nobel Edebiyat Ödülü’nün bu yılki sahibi Belaruslu yazar Svetlana Aleksiyeviç, 7 Aralık’ta ödül
Önceleri sorularıma neden cevap alamadığımı anlayamıyordum, şimdiyse soru sorabileceğime
nasıl inanabildiğimi anlayamıyorum. Ama gerçekte inanmıyordum ki, soruyordum sadece.