Dünyayı determinist yasalar mı yönetiyor? Yoksa bu dünyada insan yaratıcılığı ve hayal gücüne de bir yer var mı?
Birkaç yüzyıldır hâkim olan, klasik dediğimiz bilim görüşü iki varsayıma dayanarak kuruldu. Bunlardan birisi, geçmiş ile gelecek arasında bir simetri öngören Newton modeliydi. Bu, neredeyse teolojik bir görüştü: Tanrı gibi biz de kesin bilgiye ulaşabilirdik, dolayısıyla her şey sonsuz bir bugünde varolduğuna göre, geçmiş ile geleceği birbirinden ayırmamız gereksizdi. İkinci varsayım, doğayla insanlar, madde ile akıl, fiziksel dünya ile sosyal/manevi dünya arasında köklü ayrımlar bulunduğunu varsayan Kartezyen dualizm idi.
Reklam
Sosyal bilimcilerin de, siyasal ya da dini liderler gibi misyonları vardır; örneğin, gerçeği bilmek gibi bazı hedeflere ulaşma şansını artıracağı inancıyla, bazı uygulamaların evrensel bir kabul görmesini isterler. Bilimin evrenselliği bayrağı altında, bilimsel anlamda meşru bilginin nasıl olması gerektiğini tanımlar ve böylece bu biçime uymayan bilgiyi kabul edilebilirlik alanının dışına atarlar. Egemen ideolojiler kendilerini hem eyleme yön veren hem de evrensel denilen paradigmaları belirleyen aklın yansıması ve ürünü olarak tanımladıkları için, bu görüşleri reddetmek, "bilim"e karşı "macera"yı seçmek olarak nitelenmekte ve entelektüel ve manevi güvenlik yerine belirsizliği yeğlemek anlamına gelmekteydi. Bu dönemde Batı sosyal bilimi güçlü bir sosyal konumda olmayı sürdürüyor ve ekonomik avantajıyla zihinsel üstünlüğünü, kendi görüşlerini, örnek sosyal bilim olarak yaymakta kullanabiliyordu. Öte yandan Batı sosyal biliminin bu misyonu, dünyanın geri kalanındaki sosyal bilimciler için de çok çekiciydi, zira bu görüşleri ve uygulamaları benimsemekle onlar da evrensel bilim topluluğuna katılmış oluyorlardı.
burada sosyal bilimler için de pek çok "unutulmuş" grup bulunduğu ileri sürülmekteydi: Kadınlar, bütünüyle Batılı olmayan dünya, Batı toplumlarında "azınlık" grupları ve tarihsel olarak siyasal ve sosyal açıdan marjinal diye tamam başka gruplar
Sayfa 55 - MetisKitabı okudu
Evrenselcilik tekilciliğin gizli bir biçimi olmakla suçlanmış ve bu haliyle oldukça baskıcı olduğu söylenmiştir.
Sayfa 57 - MetisKitabı okudu
Faile ve anlama verilen ağırlık, zaman zaman, insan davranışını sınırlayan gerçek yapısal kısıtların ihmal edilmesine varan neredeyse iradeci bir yaklaşıma yol açtı. Yerel mekanların önemini vurgulamak, tarihsel dokunun daha genel etkileşimlerini ihmal etmeye götürebiliyor. Postmodernist kuşkuculuk, bazen pozitivist yaklaşımların sınırları konusunda, en az kendisi kadar eleştirel olan başka perspektiflerin mahkum edilmesine neden olan, körükörüne bir teori düşmanlığına yol açabiliyor. Biz, tutarlılık arayışının, yeniden oluşturulacak bir tarihsel sosyal bilimin vazgeçemeyeceği bir zorunluluk olduğuna inanıyoruz.
Reklam
223 öğeden 211 ile 220 arasındakiler gösteriliyor.