Duygusal olgunluğumuza, başkalarını arzularımızın yansıması olarak görmediğimizde, bizden bağımsız olduklarını ve kendi arzularına sahip olduklarını fark ettiğimizde kavuşuruz.
Bir kişi yabancı adetleri ve bilmediği dilleri olan uzak bir ülkeye göçer ve bu yüzden yalnızca yeni beceriler edinmesi değil artık bir engel oluşturan eskilerini unutması da gerekir; ya da ücra bir taşra kasabasında yetişmiş biri büyük bir şehre taşınır ve yoğun trafik, çılgın kalabalık içinde, gelip geçenlerin ve komşuların umur samazlığı karşısında kendini kaybolmuş ve çaresiz hisseder.
“Görünüyor ki, ona olan ihtiyacı biz yarattık. Evde bir bilgisayara sahip olmak imkan dahilinde girmeden önce bilgisayar oyunlarına da bir ihtiyaç duymuyorduk. Müzik setleri ve küçük müzik aletleri ortada yokken her şeyin arka plan gürültüsü olarak müzik ihtiyacı da yoktu. Bu durumlarda, teknolojinin kendi ihtiyacını yarattığı görülüyor: Aslında, yeni tür bir ihtiyaç. Bu teknolojik nesneler şeyleri yapmanın eski biçimlerinin yerini almazlar; onlar bize daha önce hiç yapmadığımız şeyler yapmaya sevk ederler ve eğer onları yapmamışsak bizi mutsuz ederler.”
Sosyolojik düşünmek
İnsan toplum içinde varlığını devam ettirir. Bu devam ediş, bireyleri birbirine bağımlı hale getirir. Bu birbirine bağımlılık hali, insanî ilişkileri zorunlu kılar. Bu ilişkiler ağı içerisinde insanlar; ticaret yapar, iletişim kurar, siyasetle uğraşır, bilim üretir, devlet kurar, şehir kurar, savaşır, hukuk kuralları icad