Yoldaşlar,bolşeviklerin zorunluluğunu sürekli olarak ortaya koyduğu işçilerin ve köylülerin devrimi gerçekleşti. Bu işçi ve köylü devrimi ne anlama geliyor ?Her şeyden önce bu devrim,burjuvazinin en küçük bir katılımı olmaksızın,kendi öz iktidarımız olan bir Sovyetler hükümetinin kurulacağı anlamına geliyor.İktidarı ,ezilen yığınların kendileri kuracak .Eski devlet aygıtı kökünden yıkılacak ve Sovyetler örgütlerinin kişiliğinde yeni bir yönetim aygıtı kurulacak.
Ekim Devrimi sonucunda kurulan Sovyet Rejimi, 75. yıldönümünü kutlayamadan çöktü. Her kıtadan sayısız kadın ve erkeğin inandığı "emekçiler cenneti" verdiği sözleri tutamamıştı.
Sayfa 117Kitabı okudu
Reklam
siz ne sanıyordunuz?
İslam elbette komünizmden farklıdır; dünyayı yöneten insanüstü düzeni kadiri mutlak bir tanrının yarattığına inanır. Oysa Sovyet Komünizmi tanrılara inanmaz. Öte yandan tanrılarla pek alakası olmayan Budizmi ise din olarak sınıflıyoruz. Budistler gibi komünistler de insanın eylemlerini yönlendirmesi gereken, doğal ve engellenemez yasalara dayanan bir insanüstü düzene inanıyorlardı. Budistler bu yasaların Siddhartha Gautama tarafından keşfedildiğine inanırken, komünistler Karl Marx, Friedrich Engels ve Vladimir İlyiç Lenin'in saptadığına inanıyorlardı. Benzerlikler bu kadarla da kalmıyor. Diğer dinler gibi komünizmin de kendi kutsal metinleri ve kitapları vardı. Örneğin Marx'ın yazdığı ve tarihin yakın bir zamanda proletaryanın kaçınılmaz zaferiyle sonuçlanacağını ileri süren Das Kapital. Komünizmin Bir Mayıs İşçi Bayramı ve Ekim Devrimi'nin yıldönümü gibi kutlamaları ve bayramları vardı. Marksist diyalektik uzmanı ilahiyatçıları ve her Sovyet ordusunun komiser adı verilen, askerlerin ve subayların bağlılığını denetleyen görevlileri de vardı. Komünizmin de şehitleri, kutsal savaşları, ayrıca Troçkizm gibi sapkın akımları vardı; Sovyet Komünizmi fanatik ve tebliğci bir dindi, inançlı bir komünist Müslüman veya Budist olamazdı, ve gerekirse hayatı pahasına, Marx ve Lenin'in öğretisini yayması beklenirdi.
Devrimci dalgalar farklı bir döngüde işler. Tüm devrimler kısa vadede gerçekleş­ mez. Örneğin Meksika Devrimi 1910'da başladı ve yirmi yıl sür­dü. Ancak Lazardo Cardenas 1934'te iktidarı ele geçirince orta­ lık yatıştı. Sovyet devrimi 1917'de başlamış, buna rağmen, ancak 1928 yılında (zar zor) rayına oturmuştu. Otokratik yönetimin alaşağı edilmesi kısa vadede vuku bulur; yeni rejimin konsoli­de olması orta vadede gerçekleşir, yeni bir düzen kurmak için gerekli olan ekonomik ve kültürel değişikliklerse uzun vadede.
Ekim devrimi… (…) Bugün, çökmüştür. Stalin sisteminden çok uzaklaşmanın kapitalizm olduğunu göstererek tarihe mal olmuştur. Çöküşten hemen çıkarılacak iki ders görülmektedir. Bunlardan birincisi Trotskiy ve Mao'nun tarihin kaydettiği önemli ve yiğit devrimciler olmasıyla ilgilidir. Yaşamlarını, anladıkları sosyalizmi kurmaya ve bunun için sınıflı toplumu devirmeye ayırdılar. Gerilerinde trotskistleri ve maocuları bırakblar. Trotskiy ve Mao'nun ardılları, Sovyet,sisteminde gördükleri eksiklikleri, bir sosyalizm düşmanlığına çevirmekten kendilerini alamadılar. Yayınları ve eylemleri ile, dünya tekellerinin, istihbarat ve propaganda örgütlerinin araçtan haline geldiler. Küçümsedikleri varolan, reel sosyalizmin yıkımında paylan vardır. Bu pay onları, bundan sonraki devrimci sosyalizmden uzak tutacaktır.
Sayfa 265Kitabı okudu
Sovyet diktatör Josef Stalin, Josef Visaryonoviç Cugaşvili adıyla Gürcü bir ayakkabıcının oğlu olarak dünyaya geldi. Rusya'da 1917 yılı Bolşevik Devrimi'nin liderlerinden biri olarak adını duyurdu. 1930'lar itibarıyla kendisini dünyanın ilk komünist devleti Sovyetler Birliği'nin mutlak güce sahip muktediri haline getirmişti. İktidarına amansız zulüm ile kuşkuculuk damgasını vurdu. Milyonlarca kişinin ölümünün müsebbibiydi. Stalin tüm bunlara rağmen bir proleter devletinin ve müstakbel dünya devriminin lideri olarak sol cenahta itibar görmeye devam etti.
Sayfa 118 - Kronik KitapKitabı okuyor
Reklam
Mustafa Kemal'in başarısı, insanlığın zaten deneyimle kazandığı doğal bir aşamaya ulaş­mak istemesidir. Sovyet Devrimi'nin başarısızlığı da oradan geliyor. İnsanlığı zorla, doğal olmayan yollarla bir ileri aşa­maya taşımak istemesi.
Sayfa 88 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 1.Basķı Mayıs 2009Kitabı okudu
1916 kışında cephede her şey sakindi. Siperlerde öyle zamanlar oluyordu ki, askerler düşman erleri görüyor ama ateş etmiyorlardı. Avusturyalılarda aynı şekilde hareket ediyorlardı. Zaman zaman Avusturyalılar bağırıyorlardı: 'Savaş bitsin!' Rus askerlerini kendi siperlerine davet ediyorlar, Ruslar da Avusturyalıları. Bizim kesimde kardeşleşme 1916 Ekiminde başladı ve tabii subaylar buna fena halde bozuldular ve üzerimize yürüdüler. Buna karşın Ocak ayında artık kardeşleşme yaygın bir hale geldi. Bu iş o kadar ileri gitti ki askerler aralarında öteberi değişmeye başladılar: Ekmek ve şeker veriyorlar, karşılığında, çakı ve jilet alıyorlardı.
Narodnik teoriye dayanan bireysel terörizmin politika ve uygulaması, bir yandan her an iş gören faal "kahramanlar" yaratırken, öte yandan, her şeyi bu kahramanlardan bekleyen pasif bir "kalabalık" oluşturmuştur. Böyle bir teori ve ona dayalı uygulamalar, kitleleri harekete geçirme olanağını, bir kitle partisi yaratılmasını ve devrimci bir kitle hareketi oluşturulmasını olanaksız kılmıştır. Üstelik, polis kısa zamanda, Sosyalist Devrimci Parti'nin terörist mücadeleyi yürüten örgütünün başına, kendi adamları olan E. F. Azef adında bir mühendisi ajan provokatör olarak yerleştirmiştir. Böylece terörist faaliyetler polisin denetimi altına girmiştir. Azef, partide kısa bir sürede bir numaralı adam olmuş, Merkez Komite'nin üyelerini seçmeye başlamıştır. Azef'in 1908'de ajan provokatör olarak teşhir edilmesi üzerinde de Sosyalist Devrimci Parti'nin önde gelen kadroları perişan olmuştur.
Zinovyev ve bir suikastla öldürülmesinden sonra yerini Jdanov’a bırakan Kirov’dan sonra Jdanov esrarengiz bir biçimde sahneden çekiliyor ve yine Jdanov’un takımından olan, 1960 yıllarında Hruşov’un kendi yerine geçeceğini açıkladığı, Hruşov’u destalinizasyon ve Batı politikaları nedeniyle şiddetle eleştiren Frol Kozlov da, umulmadık bir zamanda bir felç yaşıyor ve politik yaşamını sona erdiriyor. Demek oluyor ki, Leningrad Parti örgütü, Sovyet sisteminde birinci adam adayı çıkarabiliyor; ancak bunların yaşayabilirliğini güvence altına alamıyor. Jdanov’un ölümü hakettiğinde hiç kuşku yok; çünkü, nehrin akışını tersine çevirmek istiyor. Jdanovşina, çok basit olarak ifade edilecek olursa, şudur: Kültür Devrimi. Jdanov, İkinci Savaş boyunca, Amerika Birleşik Devletleri ile ittifak ve birlikte savaşmanın bazı sonuçları olduğuna inanıyor; bu, en çok aydınlar üzerinde etkili oluyor. Aydınlar arasında, "çağdaş burjuva Batı kültürüne tapınırcasına övgü" yarışı görülüyor ve Jdanov, bunun kökünü kazımayı üstüne alıyor.
Sayfa 229 - Mızrak Yayınları
Reklam
Hiç kuşku yok ki her ikisi de çok daha iyi bir durumda olurdu. Erkeklerle kadınların eşit olacağı bir dünyayı hayal etmek kolaydır, çünkü Sovyet Devrimi'nin vaat etmiş olduğu şey tam da budur: Tamamen erkekler gibi büyütülüp yetiştirilen kadınlar, aynı koşullar altında ve aynı ücretlerle çalışacaklardı; cinsel özgürlük törelerce kabul edilecek ama cinsel edim bundan böyle karşılığı ödenen bir “hizmet” olarak görülmeyecekti; kadın kendi hayatını başka yollardan kazanmak zorunda olacaktı; evlilik, eşlerin istedikleri zaman feshedecekleri özgür bir bağa dayanacaktı; annelik özgür olacaktı, yani doğum kontrolü ve kürtaj serbest olacak, buna karşılık evli olsalar da olmasalar da bütün annelere ve çocuklarına tamamen aynı haklar tanınacaktı; doğum izni sırasında, çocukların sorumluluğunu üstlenen topluluk anneye ücret verecekti; bu, çocukların ebeveynlerinden alınacakları anlamına değil, terk edilmeyecekleri anlamına gelmekteydi.
Sayfa 442 - Koç Üniversitesi Yayınları (2. Cilt)Kitabı okudu
Sovyet sosyalizmi en çok yeni insanı yaratmada başarısızlığa uğradı. Sosyalizm, Bruno kadar inançlı, Balzac kadar meraklı, Thomas More kadar bilge, Erasmus kadar şakacı. Faust kadar öğrenme tutkunu. Gide kadar dünya nimetlerine saldırgan, bir keşiş kadar oruç tutan, doğa karşısında Einsten kadar şaşıran, kütlesine Tolstoy gibi mistik saygı duyan, Bertrand Russel kadar yaramaz, Nazım kadar saf insanı yaratmaya yazgılıdır; ilk denemede sadece savunma ve hücum korkağı yaratıklar ortaya çıkarabiliyor. Ekim Devrimi, ne yazık, burjuva devrimi ölçüsünde bile yeni insan yaratamıyor ve yarattıkları kısa bir zaman içinde eskiye dönüyor.
Sayfa 8 - Mızrak Yayınları
Resim