Ne yazsam yazar ve kitap hakkında yetersiz gelecek hissiyle kaç gündür herhangi bir yorum yapamadım. Yazar o kadar yalın bir şekilde ortaya koymuş ki hikâyeyi, yapılacak her yorum eğreti duracak, kelimeler kifayetsiz kalacak gibi geliyor. İnsan yorum yapmak ne haddime diye şöyle bir adım çekiliyor. Yine de bir kaç kelime etmeden böyle bir kitabı okudum demek yazara haksızlık olacak.
Kitabın konusu çok ilginç, insanlığın felaket anlarında takınabileceği çeşitli tutumları çok gerçekçi bir tarzda ortaya koyup olayları olanca çıplaklığı ile okuyucuya yaşatmış.
Bir gün bir ülkede adamın biri yolda Kör olur. Bu bembeyaz bir körlüktür ve ne yazık ki bulaşıcıdır. Toplum insanları bulaşıcı bu körlükten korumak için panikleyince kör alanlar özel bakım ve tecrit görecekleri söylenen karantinaya alınır.
Artık insanlar daha önce deneyimlemelerinin mümkün olmadığı bu yeni durumda el yordamı ile bir lokma yemek ve bir yudum su için muhtaç hale gelmişlerdir. Gören gözler olmayınca insanın en temel ihtiyaçlarını karşılamak için verilen kıyasıya mücadele, en ufak işler için bir araya gelmek ve yardımlaşmak zorunda kalsalar da aslında insanların acınası yalnızlaşması, bir şekilde gücü eline geçiren kötü insanların hemen kişisel çıkar sağlamaya çalışıp zalimleşmesi, insani değerlerin hemen solup gitmesi korkutucuydu.
Sizce de yağmur altında çamaşır yıkayan kadınlarda büyülü bir yan yok muydu? Bütün o kederi de ancak böyle bir yağmur paklardı. Baştan sona sarsıcı bir deneyim yaşadım. Neyse ki olayın başkahramanlarının verdiği umut bize de insanların içindeki iyiliğe inanma ve devam etme cesareti verdi.