Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Aslında organlarımızın hiyerarşik pozisyonlarını ve ünlülük durumlarını kitabın ilerleyen bölümlerinde uzun uzun inceleyeceğiz. Ama başlangıç sorumuza tekrar geri dönelim. Tam olarak neyiz? Birbirine hiç benzemeyen bir grup organın bir araya gelerek oluşturduğu bir yapı mıyız sadece? Burada sizi, "sen" yapan ve geri kalan insanlardan ayıran tam olarak nedir? Sormak istediğim soruyu örneklerle açarsak daha iyi anlaşılacağına inanıyorum. Konuyla ilgili olanlar bilir, organ nakli oldukça zor bir süreçtir ve "doku uyumu" gibi birçok hassas koşulun titiz bir şekilde yerine getirilmesi gerekir. Ama varsayalım ki böyle bir sorun yok ve organlarımızı çok rahat bir şekilde birbirimizle değiştirebiliyoruz. Bu durumda sizin karaciğerinizi çıkarıp yerine üst komşunuzun karaciğerini koyduk diyelim. Sonuç ne olur? Yine aynı kişi misinizdir yoksa artık değişmiş misinizdir? Hatta devam edelim. İlkokul arkadaşınızın ince bağırsağını alıp kendi ince bağırsağınızı ona taktığınızı düşünelim. Şimdi bir şey değişir mi? Ya da şöyle soralım; nihayetinde kendi kimliğinizi koruyarak vücudunuzdaki yapıların ne kadarını değiştirebilirsiniz?
16. VE 17. YY'DAKİ SAVAŞLAR TÜCCARLARLA SOYLULAR ARASINDAYDI. YA DA ŞÖYLE DİYELİM, PARASINI BU İKİ TARAFIN ÖDEDİGİ BİRLİKLER ARASINDAYDI, ONLAR KENDİ İŞLERİYLE İLGİLENİYORLARDI... BUNDAN İYİ SAVAŞ MI OLUR?
Reklam
“Ben bir başkasıdır. Kendini keman olarak bulan oduna ne yazık.”
Aristo bize diyor ki, madde var, sonra da onu içten biçimlen­diren biçim var, form var. Madde, diyelim ki bakır; borazan ise bu biçim altında dökülmüş olan bakırdır. Bundan daha klasik bir şey olamaz ve Rimbaud kendini bir maddeye benzetip şöyle di­yor: Düşünce biçimlendiriyor beni. Öteki örnekteyse odun ke­man oluyor, ona birileri keman biçimi veriyor ve yeni kapasiteler kazanıyor. Rimbaud buradan bağlamı hiç kuşkusuz mahveden, parçala­yan "ben başkasıdır" formülünü türetiyor. Derdi şiiri bulmak, buna uygun düşen şiir eylemini yapmaktı. "Ben başkasıdır" formülüne uyan felsefi emeği yapacak olan ise Kant'tır.
Sayfa 60 - PdfKitabı okudu
Yüzeyden bakınca göremezseniz. Dışarıdan bakınca çok iyi bir yaşam sürüyor gibi görünüyorum. Ama biraz daha derinlere inince içimde koskoca bir ümitsizliğin hüküm sürdüğünü görürsünüz. Şöyle diyelim zihnime sahip olamıyorum tuhaf ve sefil düşünceler saldırıp zihnimi meşgul ediyor.
Şöyle bir göz atalım yüzyıl sonrasına, benim iki bin yıldan beri doğaya karşı olumsuz girişimlerden ve insanın yozlaştırılmasından yakınmam etkili olmuş, başarıya ulaşmıştır, diyelim. Yaşamın bu yeni kesimi, görevlerin en büyüğünü, daha yüksek bir insanlık yetiştirmenin sorumluluğunu yüklenecek, bunun bir bölümü olarak da soysuzlaşmış, asalaklaşmış her nesnenin acımaksızın yok edilmesini üstlenecek. Dionyssosça bir durumun bile yeniden ortaya çıkabileceği o y a ş a m s a l b o l l u ğ u yeryüzünde olanaklı kılacaktır. Ben t r a g i k bir çağı bildiriyorum: insanlık en acımasız, en zorunlu savaşları, u f a k b i r a c ı d u y m a k s ı z ı n arkada bıraktığı evrede, yaşamı onaylamanın en yüksek sanatı olan tragedya yeniden doğacaktır.
Simsarlığını yaptığım o genç hekimin simsara neye ihtiyacı kalmadı. Neden? Şundan ki, bu hekim milleti arasındaki dayanışma başka hiçbir meslekte yoktur. Başıma geldiğinden iyi bilirim, diyelim kanlı basursun da bir hekime gittin. O hekim seni bir güzel ş'aptıktan sonra gülegüle deyip salıvermez. Arkadaşı olan bir iç hastalıkları hekimine gönderir, İç hastalıkları hekimi, kulak burun boğazcıya gönderir, o sinir hastalıkları hekimine... Sinir hekiminde ne işin mi var? Onlar bulur sana bir iş... Her gittiğin uzman hekim; bir hastalık bulmadan seni salacak değil ya... Hastalık uydurmazlar, gerçekten bulurlar hastalığı; çünkü her insanda her hastalığın tohumu vardır, bunu bulurlar işte... Böylece hiçbir hekim hastasız kalmaz. Bunların bir dayanışması da şudur ki, bir hekime her ne sorsan, anlatır anlatır, sonunda hepsi de şöyle der: “Yine de bir uzman hekime muayene olmanızı salık veririm.”
Nesin yayınlarıKitabı okudu
Reklam
- Şöyle diyelim: Artık iyi bir aşçı olmaya karar verdim. Bir kadın mutfaktan önce, hayatın içinde iyi bir aşçı olmalı. Maharet, elindeki malzemelerle, iyi bir şey çıkarmak. Elindeki malzemelere göre yemek yapmalı... Kabaktan patlıcan yemeği çıkarmaya çalışmamalı... Elindeki malzemeleri bozmamalı...
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri kavga eden iki köpek görüp talebelerine demiş ki: Bakın ne güzel bir hikmet, bir ibret cereyan ediyor. Bakmasını bilmezseniz iki köpek dövüşüyor. Ama o, şöyle bir bakış atıyor yanındakilere; biri beyaz biri siyah iki köpek bunlar. Hangisi bu maçı kazanacak, bilmiyoruz. Diyelim; beyaz köpek pozitifi temsil etsin kalp olsun, siyah köpek de nefis. Kalp ile nefis kavga ediyor. Hangisi kazanır? Sahibi hangisini iyi beslediyse... Yani sahibi nefsini çok beslediyse ki o haramla beslenir; savaşı o kazanır, Allah göstermesin. Kalbi kuvvetlendirdiyse de savaşı o kazanır. İş sendedir. Sevmekle, anmakla, istikameti muhafaza etmekle kalp beslenir. Harama tenezzül etmekle nefis azar, beslenir.
Sayfa 13 - Babıali Kültür YayıncılığıKitabı okudu
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
... ilaç şirketlerinin kanıtları öylece çiğneyip ilaçları piyasaya sürmesi şaşırtıcı değilmiş, zira bu her zaman olan bir şeymiş. Ioannidis bana bu antidepresanların geliştirilme safhasından ağzımıza uzanan yolculuğunu anlattı. Süreç şöyle işliyordu: "Şirketler kendi ürünleri üzerinde gerçekleştirilen deneyleri çoğu zaman kendileri
Reklam
Ah hadi söyle bana, ölünce içimdeki şarkılara ne olacak benim? Onca şarkı, onca melodi, onca ritim? Diyelim ki yarın ben öldüm, şarkılar da ölür mü benimle birlikte?
Tekrar Apsu'nun bölgesinden geçerken, Güneş'in artık kayıp olan eşini düşündü pişmanlıkla. Tiamat'ın yaralı yansına baktı; dikkatini onun üst kısmına yöneltti; Ziynetleri olan yaşam suları hala yaralarından akmaktaydı. Altın damarlarından Apsu'nun ışınları yansımaktaydı. Derken Nibiru, Yaratıcısının mirasını, Yaşam Tohumunu hatırladı. Tiamat'ın üstüne yürüdüğünde, onu ikiye parçaladığında ona bu tohumu kesinlikle aktarmış olmalıydı! Sözleriyle Apsu'ya seslenip şöyle dedi: Isıtan ışınlarınla onun yaralarına şifa ver! Kınlan parça yeniden hayat bulsun; ailende kız evladın olsun, İzin ver de sular tek yere toplansın, sağlam zemin belirsin! Ona Sağlam Zemin diyelim, bundan böyle Kitabı Mukaddes olarak biline
Hadi, biz de bir çeviri hatasına kapılalım ve şöyle diyelim: Rezervuar Köpekleri'yiz, birbirimizi ısırırız; gücümüz birbirimize yeter; biri(leri) gelip sifonu çekene, bizi topyekun lağıma gönderene kadar!
Ahmed İbn Ebî'l-Havvarî diyor ki: "Sufyan İbn Uyeyne'ye dünyayla ilgili şeylerde zühd nedir diye sordum. Dedi ki: Kendisine nimet verilince şükretmek, belâya uğrayınca sabretmektir. Sonra ona şöyle dedim; ey Muhammed! Diyelim ki bir kimse, kendisine nimet verilince şükretti, belâya uğrayınca sabretti, peki nimet içinde yüzen bir kimse nasıl zâhid olur? Ben böyle deyince eliyle bana vurdu ve sus dedi. Kim ki nimet[ler] kendisini şükretmekten ve belâlar da sabretmekten alıkoymamışsa, işte zâhid odur."
Ah hadi söyle bana,ölünce içimdeki şarkılara ne olacak benim? Onca şarkı, onca melodi,onca ritim? Diyelim ki yarın öldüm ben,şarkılar da ölür mü benimle? Yapma doktor,bir şarkı hiç ölür mü? Hele altı yüz on üç şarkı birden,sırf ben öldüm diye,hep birlikte nasıl ölsünler kuzum? Çok saçma.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.