Sercan Gördüm, ilk romanı Yeşil Kuyu'da, sıradan insanların, en saf duygularını, zaman zaman tarihe de yolculuk yaptığı güçlü kurgusuyla okurlarına sunuyor.Günümüz dünyasında bir eski hatıra gibi anlatılan gerçek aşkı, Sadri ile Selma'nın aşkını okurken kalbinizin ısındığını hissedeceksiniz…
○
Kitap yıllardır kitaplığımda okunmayı bekliyordu. Bazı kitaplar vardır zamanı geldiğinde kendini hatırlatır. Size denk geldi mi bilmiyorum ama bana ara sıra başıma geliyor.
Yeşil Kuyu kitabı, aşk hikayesi, Sadri ve Selma'nın hikayesi.
Aşk kitaplarını pek tercih etmesemde arada sırada okumak güzel oluyor.
Sahil kenarında bir bankta otururken bir adamın denize cam şişesin içinde not bırakmasını görüp şaşırıyor. Genç adam kendi hikayesini anlattıktan sonra asıl hikayemiz başlıyor bizimde.
Yazarın dili, üslubunu oldukça sevdim. Akıcı bir şekilde okuyabiliyoruz ki ben kitabı bir saat gibi bir sürede bitirdiğimi söyleyebilirim.
Okurken oldukça keyif aldığım bir kitap oldu. Naif bir aşk hikayesi. Bir bakımdan mutlu bitti ama hüzün her zaman olduğu gibi vardı.
Kitap hala basılıyor mu bilgim yok ama bulursanız güzel bir hikaye sizi bekliyor. •
•
"Yine şairliğin tuttu senin." dedi Ali
"Söyleyene değil söyletene bak Ali." dedim...
•
Yeşil KuyuSercan Gördüm · Karina Yayınevi · 201411 okunma
Söyleyene değil, söyletene bak!
Olana değil, oldurana bak!
Yapana değil, yaptırana bak!
Biz sizi denemek için hayır ve şerle imtihan ederiz. Sonunda ancak bize döndürülürsünüz.”
Enbiya,35
Hiç bir mitoloji "yalan" söylemez. Çünkü her mitoloji, Toplumda yalanın keşfedilmediği çağlar üzerine kurulmuştur. Grek Toplumu'nda Hezyod Allahlar sistemi ile Homer Allahlar destanı, Herodot'un epey açıkladığı gibi, sonradan, bile bile uydurulmuş ve adları takılmış efesaneler olsalar bile, sonraki Uygar toplumun sömürü ve eziyet uğrunda insanları silahsız bırakma aracı olarak icat edilen ve kullanılan asıl bildiğimiz "Yalan"dan apayrı, bambaşka bir iştir. Sam oğullarının bin yıllık çöl-vaha, göç-akin, savaş-bariş serüvenlerini çizen "Kutsal Tarih" adlı mitoloji de öyledir. "Yalan" değildir. Bugün bizim kavra-yamadığımız, anlayamadığımız sosyal ve tarihcil olayların, Tarih Öncesi insanının beyin ve ruh (kendi toplumu) aynasında yanşımasıdır? Türklerin: "Söyleyene bakma, söyletene bak" dedikleri yer burasıdır. Efsanelerin nasıl söylendiklerine değil, niçin söylendiklerine bakılmalıdır. Tarih öncesi insanı kendi topluluğu içinde ola gelen değişiklikleri, kendi dünya görüşü ve kendi somut araçlarıyla,deyimlendirmek istemiştir. Ona bu isteği dayatan sosyal olaylar ve ortam gözden kaçınılınca, efsaneler anlaşılmaz hiyerogliflere döner. Insanın her zaman, her yerde, Marks'ın deyimi ile "Sosyal yaratık" olduğu unutulmazsa, bugün bize en aykırı, olağan dışı görünen mitolojilerin dahi, kendi zamanları ve Tarih-Toplum ilişkileri içinde yorumu, bize sayısız doğruları açıklayabilir.