Günümüz dünyasının çoğu kültüründe duygular, olumlu ve olumsuz diye kategorize edilir ve olumsuz duygular yaşanmak istenmeyen, hatta kabul edilemez durumlar olarak değerlendirilirler. Oysa, olumlu ya da olumsuz olarak nitelendirilen duyguların tümü insan doğasının gereğidir, organizmanın kendini ifade etme ihtiyacından kaynaklanırlar. Üstelik, örneğin depresif bir ruh haline girdiğinizde, bunu bir an önce atlatılması gereken bir durum olarak algılayıp ondan kurtulmak için kendinizi zorladığınızda, yaşanmasına izin verildiğinde nasıl olsa sona erecek bir ruh halinin süresini uzatmış da olabilirsiniz. Tabii ki burada psikiyatrik müdahale gerektirebilecek durumlardan değil, insanların günlük ruh halinden söz ediyorum. İnsanı yıkıcı gelen duyguların üzeri örtüldükçe bu duyguların yönetilebilmesi de imkânsızlaşıyor. Olumsuz diye nitelendirdiğimiz duyguların denetimden çıkarak bizi zor durumda bırakacağı endişesi, yalnızca bu duyguların değil, dostluk ve sıcaklık gibi canlı yaşantıların da üzerinin örtülmesine neden olabiliyor. Düşmanca eğilimleri ya da kızgınlık gibi duyguları yönetebilmek, öğrenilmesi kolay olmayan bir sanattır. Davranışlarda yaratıcılığı gerektiren, yürekliliği ve risk almayı, yaşamla dans etmeyi öğrenme denemelerini içeren bir sanat. Aristoteles'in vaktiyle dediği gibi: Herkes kızabilir, bu kolaydır. Ancak doğru insana, doğru zamanda, doğru ölçüde, doğru nedenle ve doğru şekilde kızmak; işte bu kolay değildir."