392 syf.
9/10 puan verdi
·
19 günde okudu
Bir Garip Orhan Veli
‘‘Ölünce biz de iyi adam oluruz; Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış, Hepsini unuturuz.’’ Kitapta bende iz bırakan Orhan Veli dizeleri bunlar oldu. O yüzden yazmaya da ‘‘Ölüme Yakın’’ şiirinden bir alıntıyla başlamak istedim. Orhan Veli belki yaşarken de iyi insandı, çok seviliyordu ama o garipliği, anama duyurmayın dediği mahzunluğu; tarifsiz
Orhan Veli'nin Ankara'daki İzleri
Orhan Veli'nin Ankara'daki İzleriTolga Aydoğan · Yapı Kredi Yayınları · 20237 okunma
Emily Dickinson
I’m Nobody! Who are you? Are you – Nobody – too? Dizelerin sahibi şair 1886’da tam olarak bilinemeyen bir sebepten öldüğünde 55 yaşındaydı. 1800 şiir yazmıştı. Bunlardan yalnızca 10 tanesi kendisi hayattayken gazetelerde yayımlanmıştı. Yayımlanan az sayıdaki şiirinde de anonim kalmayı tercih etmiş, kendi ismini kullanmamıştı. Aslında bu kadar
Reklam
10/10 puan verdi
·
Beğendi
''Yazdıkların şiir değilse kalsın” … “Aklınla yapayalnız baş başa Nice alevli geceler geçtin” … “Sen sevgileri göğüsle ve ne olur anla” Cahit Zarifoğlu Şair Cahit Zarifoğlu ile yaşamları boyunca yolları uzun kesişenlerin kendilerini bahtlı saymaları için çok esaslı nedenler var. Eğer bu kişiler, şiirin bir Müslüman için yirminci
Şiirler
ŞiirlerCahit Zarifoğlu · Beyan Yayınları · 20213,974 okunma
Şairin de dediği gibi,"Bir yanlışı gördükten sonra diğer bütün doğrular yanlış gelir insana..." Ne kadar doğru bir söz...Bir hayatı ne de güzel anlatmış.
Hayalcinin tam bir tanımını yapmak gerekirse; insandan çok, ara kademede bir yaratık, demek yerinde olur. Oturmak için çoğu zaman cehennemin bucağındaki yerleri seçer. Gündüz ışığından kaçmak istiyormuş gibi, oralara sığınır. Bir köşeye yerleşince de, sümüklüböceğin duvara yapışması gibi, ayrılmak bilmez. Daha doğrusu, bu bakımdan hep evciğiyle birlikte yaşayan kaplumbağaya benzer. İsli, nursuz, sigara dumanı sinmiş ve mutlaka yeşile boyalı şu dört duvara karşı bu bağlılık nedendir dersiniz? Niçin bu gülünç adam, eksile eksile tek tük kalan ahbaplarından biri evine gelince onu şaşkın, utangaç, hatta renkten renge girerek karşılar? O kadar ki, içeri adım atar atmaz insanın, bu evde ya bir cinayet işlenmiş ya da kalp para basıyorlar diyesi gelir. Yahut da, ev sahibi; sanki ölmüş bilinmeyen bir şairin dostu olarak ve hareketini “Kutsal bir ödev”. diye adlandırarak, basımevlerinden birine imzasız bir mektup hazırlamış, şimdi de, basılması için birtakım şiirler çiziktirmekle uğraşmaktadır. Niçin ev sahibiyle konuğu bir türlü konuşacak söz bulamazlar? Başka zamanlar çalçene, kahkahası bol olan, latif cinse ilişkin ve öbür neşeli konuları seven adamın dili neden tutuluverir? Bu ilk ve herhalde son ziyarette –çünkü böyle bir karşılaşmadan sonra ikinci kez gelmeyi aklından geçirmez tabii– niçin ziyaretçi de ev sahibinin şaşkın, donuk halini görünce onun gibi olur? Hele ev sahibinin konuşmayı canlandırmak için karşısındaki gibi, toplum hayatına, kadınlara ilişkin konularda bilgili görünmek, kendini yanlışlıkla kapısını çalan zavallı konuğun zevkine uydurmak istemesine ne demeli?
318 syf.
9/10 puan verdi
·
17 günde okudu
Amin Maalouf'un okuduğum ilk eseriydi. Dört bölümden oluşan eser, Ömer Hayyam'ın kayıp olan kitabının etrafında dönen ve yüzyıllara uzanan tarihsel bir kurgu-roman. Oldukça derin felsefi ve dini ögeler barındıran roman, Ömer Hayyam'ın hayatıyla paralel giderek başlıyor ve anlatının yarısına kadar da bu durum devam ediyor. Bu kısımlar oldukça edebi bir ağızla yazılmış. Tabii bunda Ömer Hayyam'ın ince kişiliğinden ve rubailerinden yararlanılmış. Fakat kitabın 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyılın başlarında geçen diğer yarısında bu edebi üslup yerini tarihsel olayların hızlı temposuna bırakıyor. Edebi üslup her ne kadar korunmaya çalışılmış olsa da Ömer Hayyam gibi çağların ötesinde duran bir şairin anlatımından siyasi olayların içine direkt dalınması okur olarak beni biraz şaşırttı çünkü bir üslup değişimi söz konusu. Bu, kitabın son iki bölümünün yani ikinci yarısının kötü olduğu anlamına gelmiyor. Sadece hızlı bir tempo değişimi söz konusu. Semerkant, genel olarak aslında İran'ın hikâyesi desek yeridir. Yüzyıllardır süregelen keşmekeşin içinde olan, hiçbir zaman dışında kalamayacak olan İran'ın hikâyesi. Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam'ın kesişen hayatlarının, yüzyıllar sonrası İran'ına bir izdüşümü. Maalouf'un kalemini ve bakış açısını sevdim, umarım başka bir kitabında onunla tekrar buluşabilirim.
Semerkant
SemerkantAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 202061,3bin okunma
Reklam
Müslümanca düşünmeyi yeniden keşfetmek
1000kitap.com/yazar/celal-fed... Türkiye’de İslamcılar, Batılıların, Müslümanca düşünme ve yaşamayı siyasî bir proje olarak resmedip insanların ondan uzak durmalarına bir çözüm üretemediler. Bu nedenle de dünya üzerinde hakkını aramak için mücadele eden her Müslüman, ‘cihatçı’ olarak resmedilip yaftalandı. ‘Cihatçı’ dediklerini
Hiç akıldan çıkarılmaması gereken doğru şudur ki şiir konusunda genellemeler düzeyinde kalan her açıklama noksandır. Şiirden ve belki de bütün sanatlardan söz ederken konulan, konulmaya çalışılan kurallar her somut durumda sarsılabilir. Her şairin belirgin bir dünyası, her şiirin oturmuş, belirgin bir maddesi vardır. Eğer şiir üzerine konuşulacaksa genel sözlerin, her özel durumda yeniden gözden geçirilmesi, en azından o özel durum uğruna daha da derinleştirilmesi kaydıyla konuşulmalıdır
"şairlerin pervasızca kendilerinden söz etmelerini, birinci tekil şahıs kullanarak dizeler yazmalarını hemen yasaklıyor. "Söz edilecek bir 'ben' kaldı mı?" diye soruyor şairlere. "Da yatılacak bir ben yoksa söz edilecek bir ben de yoktur. Hanginiz kanserleşen bir ego olarak değil de, sıradan, alçakgönüllü bir varoluş olarak kendinizi dayatabilirsiniz? Modern şiir şairin kendisini dayatmasıyla ortaya çıktı ama günümüzde bu eylemi sadece iktidar budalası siyasetçilere özgülüyoruz."
Reklam
Şarkılardaki cinsellik, edebiyatta olduğu gibi çeşitli şekillerde belirir. Şairin olduğu gibi, bestecinin de bir türlü söz geçiremediği, kendisini acılar içerisinde bırakan zalim bir sevgilisi vardır. Sevgilinin cinsiyeti önemli değildir. Ama her nedense "gece beraber olma" isteği bir türlü gerçekleşmemiş, erkeğin eli hep boş kalmıştır.
125 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
25 saatte okudu
İsmet Özel'in ''Çağdaş bir mesnevi yazdım'' dediği Bir Yusuf Masalı Adlı eseri "Münacaat" "Naat" "Sebeb-i Telif" "Dibace" ve yedi bölüm "Yusuf Masalı" bölümlerinden oluşuyor. İsmet Özel, Bir Yusuf Masalı' na Münacât' la başlıyor. Münacât; Tanrı'ya
Bir Yusuf Masalı
Bir Yusuf Masalıİsmet Özel · Şule Yayınları · 20122,098 okunma
Ne saçları sarıydı ne de adı Mihriban' di. Sevdasıydı şairin saçlarını sarı adını Mihriban yapan. Hepimizin bildiği türkü olarak söylenen "Mihriban" aslında bir şirdir. Yazarı Abdurrahim Karakoç’tur. Gerçekten yasanmış bir olay, yazıya dökmüştür şair. Sarı saçlarına deli gönlümü Bağlamıştır, çözülmüyor Miriban Ayrılıktan zor
Ayni şairin eskiden ona inanılmaz gibi gelen paradoksal bir formülünü de şimdi çok iyi anlıyordu: "Kalbi sevmek için yaratılmış olan, hiç âşık olmamalı". Ne saçma söz! Ama o bugün karanlıklar içinde sevdiğini düşünerek sessizce gözyaşı döküyor, keşki onu hiç tanımasaydım, bu kadar derin ama umutsuz bir aşkla, ölürken insanın kendi canını sevmesi gibi sevmeseydim, diyordu. Öyle bir aşkla sevmeseydi, şu anda böylesine şiddetli bir acı, böylesine kara bir sıkıntı çekmeyecek, dayanılmaz ve korkunç derecede anlamsız bir arzu ile, bir anda bağlarını koparıp, bozkırda hiç durmadan, geceler boyu kilometrelerce yol alarak Calpak-Saz'a doğru koşmak istemeyecekti.
Sayfa 47