Hellen Monarşisi
Bu ismi taşıyan, iki yüz sayfalık bir kitap kadar uzun olan ve 1806 yılında İtalya’da yayımlanıp Yunanistan’da da dağıtılan risalenin dile getirdikleri, demokratik yada cumhuriyetçi görüşün tipik bir örneği sayılabilir. Yazarı belli değildir; “anonim bir Hellen” diye tanıtır yazar kendini. “Nomarşi” sözcüğü yazar tarafından türetilmiştir: “nomos”,
Beyânın selâmet ve sıhhatı ise; hükmü, levâzım ve mebâdîsiyle ve âlât-ı müdafaasıyla isbat etmektir. ( Açıklamanın güvenirliği ve doğruluğu ise; hükmü, gerekliliği ve temel prensipleri ve savunma aletleri ile isbat etmektir.) Şöyle ki: Bir hükmün levâzımını ihlâl etmemek, rahatlığını bozmamak ve nazara almak ve mebâdîsinden istimdâd-ı hayat etmek için müracaat etmek ve hücum eden evhamın itirâzâtına mukabele edecek sual-i mukaddere cevap olan kuyûdâtıyla tekallüd etmek gerektir. Demek kelâm, meyvedar bir ağaçtır; cinayet ve ictinâdan himâyet etmek için, dikenleri ve süngüleri dizilmişler. ( Şöyle ki: Bir hükmün gerekliliğini karıştırmamak ve rahatlığını bozmamak ve gözönüne almak ve temel prensiplerinden hayatî yardım almak ve hücum eden şüphelerin itirazına karşılık sözün gelişinden anlaşılan soruya sözün dilbilgisel kuralları ile cevap vermek gerektir. Demek söz meyveli bir ağaçtır. Muhâkemat
Kısacası, her zaman "bir şeye inanmak" zorundayızdır. Beraberliğimizi sağlayacak, sürdürecek ve bizleri denetleyecek tek şey, ortak bir inançtır. Bu sözün arkasından hemen güçlü olan herhangi bir inancın yeterli olabileceği iddia edilebilir. Bu doğru değildir. Yaradılışımızdaki "komünal" eğilim ayrıntılı toplu ayinlerin yapılmasını ve bunlara katılmayı gerektirmektedir. Bu gösterilerden "tantana ve şatafatın" kaldırılması öyle büyük bir kültürel boşluk yaratacak ki, "inanma"nın o çok önemli derin ve duygusal düzeyde işlemesi imkansızlaşacaktır. Ayrıca, bazı inançlar diğerlerine kıyasla çok daha tüketici ve sersemleticidir ve bu yüzden topluluğun nitelik bakımından gelişimini engelleyecek bazı katı davranış biçimlerine saptırılabilir. Tür olarak akıllı ve araştırıcı bir hayvan olduğumuzdan, bu iki niteliği göz önüne alan ve kamçılayan bir inanç biçimi kuşkusuz en yararlısı olacaktır. Öğrenmenin gerekliliği, dünyamızın bilimsel açıdan tanınması, çeşitli biçimlerde estetik olguların yaratılması ve değerlendirilmesi, gündelik yaşantının ayrıntı boyutlarının genişlemesine ve derinlemesine zorlanması günümüzün "din"i haline gelmekte. "Tecrübe" ve "kavrayış" soyut birer tanrı biçimine bürünmekte ve cahilliklerimiz ve aptallıklarımızla bu tanrıları kızdırmaktan korkmaktayız. Okullarımız, üniversitelerimiz, dinsel eğitim merkezleri; kütüphane, müze, sanat galerileri, tiyatro, konser, spor salonları da "komünal" tapınaklarımız olmuştur.
Sayfa 180 - İnkılap Yayınevi - 6. BaskıKitabı okudu
Michael Reddy’nin “kanal metafor” diye adlandırdığı dil hakkındaki dilimizin kabaca aşağıdaki kompleks/karmaşık metaforla yapıya kavuştuğu gözlemler: DÜŞÜNCELER (yahut ANLAMLAR) NESNELERDİR. LİNGUİSTİK İFADELER TAŞIYICIDIR. İLETİŞİM GÖNDERİDİR/GÖNDERMEDİR.
Belağat( söz) İlmi'nin bildik kaidesidir: "Kelam mukteza-yı(yazılı görüş açıklama) hale uygun olmalıdır!" Kelâmın mukteza-yı hâle uygun olması, sözün söyleneceği kimsenin, yerin ve ortamın iyi seçilmesiyle alakalı olup "söylenmesi gereken"in gerekliliğiyle alakalı değildir! Yani söylenmesi gerekli olan, her halukarda söylenmeli ve fakat kime, nerede ve nasıl söyleneceği iyi hesap edilmelidir! İlki başka, ikincisi başka... Velhasıl, işin içinde erik dalına çıkıp anda erik değil, üzüm yemek var! Oysa Yunusumuz ne güzel söylemiş ve niçin açıkça söylemeyeyim aslında herşeyi ve apaçık bir surette, üstelik ne kadar mümkünse o kadar dolayımsız bir sûrette söylemiş! O sadece söylenmesi gerekeni söylemiş, gerekliliği faide'ye hasretmeyip ifade'yi yeterli görmüş... Hatta bu arada lutfedip Belağiyyûn'un bir ifadede aradıkları asgarî şartı, fâide-i tâmme'yi de yerine getirip vazifesini itmam eylemiş...
Yazgıyı Kabullenmek Üzerine
"Tanrı'yı ya da insanları suçlamamak; yaşanan olaylar karşısında üzüntüye kapılmamak; ölümü iyilik ve soylulukla beklemek; yapılması gereken neyse onu yapmak: Hekimin söylediklerinden korkuya kapılmamak; 'İyiye gidiyorsun.' Dediği zamanda çok sevinmemek. (çünkü) Bu sözün için iyi olan yanı ne? Sağlıklı olduğun zamanlarda sağlığın senin için
Sayfa 360 - Şule YayınlarıKitabı okudu
OLİGARŞİK KOLEKTİVİZMİN TEORİ VE PRATİĞİ, Emmanuel Goldstein Birinci Bölüm Cehalet Güçtür. Bilinen tarih boyunca, olasılıkla Neolitik Çağ'ın sona ermesinden bu yana, dünyada üç tür insan olagelmiştir: Yüksek, Orta ve Aşağı. Bunlar kendi içlerinde de pek çok alt bölüme ayrılmışlar, sayısız ad taşımışlar, sayıları ve birbirlerine karşı
Can
Sözün Gerekliliği
Âciz kala tâ o kavm-i güm-râh Teklif-i nazîre etdi Allah El-ân yine kâim ü be-câdır İ'caz-ı kelâm-ı Hayy ü Kâdir Ger kalmasa şimdi fark u temyiz Bî-fâidedir o emr-i ta'ciz Ger şi'rü fesâhet ola nâ-yâb Kur'ân'ın olur bu fazlı güm-yâb Ger kalmasa şâir-i sühan-dân Bürhân-ı Hudâ bulurdı noksân (Allah, yolunu şaşırmış o topluluğu acze düşürmek için onlara (Kur'an'ın) bir benzerini söylemeleri hususunda meydan okudu* Her an diri ve mutlak kudret sahibi Tanrı'nın sözünün baş edilemez üstünlüğü hâlen de olduğu gibi devâm etmekte ve yeründe durmaktadır. Eğer şimdi (söz söylemede) estetik duyarlılık ve iyiyi kötüden ayırt ediş gücü kalmasa, o âciz bırakma işi anlamsızlaşır Eğer şiir ve fesahat yok olsa Kur'an'ın bu üstünlüğü ortadan kalkar. Eğer güzel sözden anlayan şâirler bulunmasa, Allah'ın delili noksan kalırdı.) *: Sure-i Yunus/38 : " Yoksa, «Onu uydurdu,» mu diyorlar? De ki: «Eğer siz doğru sözlü kimseler iseniz, onun misli bir sûre getirin ve Allah'tan başka gücünüz yettiği kimseyi de çağırınız.»"
Sayfa 181 - 760-764. Beyitler, Muhammed Nur Doğan
Sözün Gerekliliği
Dutmuşdı zamân-ı câhiliyyet Âlemleri dâ'vî-i fesâhet Bâzâr-ı Ukâz olurdı tanzim Eş'arını ederdi halk takdim Tiğ ile zebân ederdi da'vâ Hem-pâ idi irticâle gavgâ Vakta ki Hudâ-yı Hayy ü zî-şân Kur'an'ı cihâna kıldı ihsân İcâz ile cem' olup fesâhet Verdi füsahâ-yı kavme dehşet (Cahiliyye devrinde fesahat kavgası âlemi tutmuştu Ukaz'da panayır kurulur; insanlar şiirlerini burda sunarlardı. Kıkıç ile dil birbiriyle çekişir; kavga ile irticâlen şiir söyleme birbiriyle yarışırdı. Ölümsüz ve şânı yüce Tanrı lütfedip dünyaya Kur'an'ı indirdiğinde; «O kitapta» mucizevi söz söyleme özelliği ile feaahat bir araya gelip kavmin en güzel şiir söyleyenlerini dehşete düşürdü.)
Sayfa 180 - Muhammed Nur Doğan
Resim