Arkadaşının kişiliğinde ne kadar sevdiğin şey varsa bunları azrailin dişleri arasından çekip aldın sesinin tonu konuşma ve düşünme şeklin hareketlerin tıpkı tıpkısına onunkiler gibi.Böyle söylüyorlar bilenler sen oldun artık sevdiğin derinden tanımaya çalıştığın kendine mal etmek istediğin kişi oldun bu böyledir hep herkes için bu böyledir Yeter ki insanlara ne istediklerini anlatabilirsin bunu nasıl elde edebileceklerini onlara öğretebilesin demek istediğim gelişigüzel yaşamaktan vazgeçmek gerek....
İnsanı bir bütün olarak görebilmemiz için kinden, öfkeden arınmamız gerek. Başka türlü yürümez bu iş.Yeniden doğuş olmaz.
Düğüm burada zaten! Yani bir an için kötü olanı da mı seveceğiz? Yani o kısacık an içinde bayrağımızı dürüp düşmanımıza güleryüz mü göstereceğiz. Ya bütün ömrümüz hep böyle anlardan örülmüş olursa? Diyelim, bir yazar hiç usanmadan, hiç yorulmadan, aralıksız çalışırsa, düşmanla dostluk içinde, sevgi besleyerek, savaşsız, kavgasız yaşamış olamaz mı? O zaman ne olacak?
Bir tutuklu için anıların kapılarını ardına kadar açıp geçmiş olayların hortumuna kendini kaptırmak her durumda akıllı harcı sayılmasa gerek ama bazen bir öfke, bir fırtına anı,insanın kulağına saplanan ateşli bir sözcük anıları öylesine korkunç bir biçimde birbirine yaklaştırır ki,geçmiş yaşantıların davetine zor dayanabilir insanoğlu....
Burada cezaevinde her şey insanlar,eşyalar, sözcükler, insanı hep eski acıları eskiden çekilenlerin inatlıca verilen kesin kararları ve umutsuz geceleri hatırlatır...
Fırtına çocukları-Themos Kornaros
Yunanistan'da faşizme karşı mücadelenin büyük eserlerini yaratmış olan Themos Kornaros ülkemizde ilkin HAYDARİ KAMPI'yla tanındı insanlık dışı, iğrenç toplama kamplarının gerçek yüzünü, burjuvazinin yaklaşımından çok farklı bir biçimde faşizmin,sınıfsal özüyle birlikte veren bu eserin yanında FIRTINA ÇOÇUKLARI mücadele içinde pişerek çelikleşmiş devrimcilerin destanı diye tanımlanmaktadır.
Oysa böylesi bir tanımlamanın bile yetersiz kaldığı bu eserde,sertleşen acımasızlaşan koşulların yarattığı güçlükler içinde, faşizme karşı dimdik karşıkoyan devrimcilerin ve Yunanistan işçi sınıfının kavgasını, bugünün yaşayan ortamı içinde,yeni yeni dersler çıkararak okuyacaksınız....
"Herkes,herkese karşı güvensizlik duyuyor.Bugünlerde aramızda böyle şeyler oluyor hep.Gericiler bizi içten zayıflatmak için bu yönteme başvuruyorlar.Hepinizden rica ediyorum: Uyanık olun,ama yılgınlığa kapılmayın..."
Ulaşılmak istenen amaç açıktı ama izlenmesi gereken yol pek kolay olmayacaktı.Bu tasarılarla öylesine doluydum ki,zorlu ve yorucu iki ay,farkına varmadan geçip gidivermişti.Ama caddelerde nasıl da mutlu yürüyordum.Rüzğar benimle fısıldaşıyor,geceleyin yıldızlar yüreğimin derinliklerinde parlıyor ve bütün bunlar bende kısa zamanda yenilmez bir güç olacağımız umudunu yeşertiyordu.Îçimdeki kararlılık,bağlılık ve dayanıklılık duygularını alabildiğince güçlendirmek istiyordum.Ah ne de büyük şeyler düşlüyordum! Güçlü kanatlar üzerinde uçuyordum sanki.Şiddetli soğuk beni tepeden tırnağa titretiyor. Sapsarı kesilen gökyüzü üzerimize abanıyordu.Ama yüreğim ilkbahar yeşiliyle doluydu. Bütün benliğimizi dalga dalga dolduran bu mutluluk nereden geliyordu?
Bu kez elimizi çabuk tutuyorduk.Alışılmış,olağan yaşamın dışına çıkıp, bilinmeyen, boşluklarla ve aynı zamanda tehlikelerle dolu geleceğe geçmek için kararın alındığı her an,her saat ve hergün nasıl da iyiydi,böyle bir duygu nasıl da güzeldi!
Bu kararı bir kez daha düşünmek ve değiştirmek kendi istegime kalmış bir şeydi.Ama bu kararın değeri bulunamaz,hiç düşünülemez, değiştirilemez,kaytarılamaz ve kesinlikle geri dönülemezdi.Bu gerçeğin içinde, bu kararın verilmesinde gerçek özgürlüğün buruk tadı vardı.Daha önce de,henüz yirmi yaşındayken bile,insanın uzun zamandır içinde yaşadığı ilişkileri kendi isteğiyle birdebire koparabilmesi yol açtığı o can sıkıcı,ama bir yandan da mutluluk veren bu duygu,bana hiç de yabancı sayılmazdı...
"Yefim Îvanoviç'ten sonra Vasili konuştu. Her şeyi bir anda ortaya dökmek istiyordu:Silahların kendisinden alınmasından doğan kişisel dargınlığı ve şurabstov tarafından önerilen taktiğe duyduğu kızgınlığı...Bir anda parlayıp sönüyor, heycanlanıyordu."Şurabstov 'bize ateş etmeyin,tanrı aşkına n'olursa olsun polisle çatışmaya girmeyin uslu olun! diye ricalarda bulunuyor.Legalite tutkusunu bir bakıma tamamen pençesindeler, bir bakıma da kesinlikle değiller! Îş yerinin kapısında,polisin burnu dibinde toplanın... Evet bu iyi! Peki
öyleyse orada bir karışıklık çıkaralım,ama niçin? Niçin olacak,kibarlığımızı göstermek ve daha iyi koşullarda legal bir kongreye gitmek için: Daha doğrusu, aslında bu ufak tefek şeyleri,yani fabrika ve atölyelerdeki konferansa hazırlanmak için.Hani derler:Çok laf az iş'Peki n'oldu bizim ilkelerimize? Nerede kaldı uzlaşmazlığımız? Soruyorum sizlere: Nerede bizim devrimci düşünce biçimimiz? Nerede? Nerede bizim o coşturucu ve acımasız mücadele ruhumuz?"
Gizlisi saklısı kalmamıştı artık bu işin.Her şeyi açık açık söyleye bilirdim.Gerçeklerimizi düşmanlarımızın suratına haykırabildiğimizde zafer kazanmış gibi bir duygu dolaşır yüreğimizde.Düşmanların tam önünde konuşuyor,böylece sözlerimin dinleyicilere yüz kez daha açık,yüz kez daha yakıcı ve yüz kez daha değerli geldiğini duyuyordum.Dinleyicilerime kendilerini birer insan olduklarını söyledim,ama patron onların yaşamlarını,kanlarını ve duygularını pazar malı gibi görüyor,ölçüp biçiyor,terazide tartıyor,sağa sola itip kakıyordu...