Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kalamam buralarda insanlar beni anlamıyorlar, ben de onları anlamıyorum
Gelgelelim rastlantının matkap uçları elmastandır ve içinde bolca tehlikeli tuzak barındıran kader, hiç umulmadık bir yerden kendine bir kapı bulmayı bilir ve kaya gibi sert mizaçları bile temelinden sarsarak darmadağın eder.
Reklam
Leporella
Onun güldüğünü de gören olmamıştı; bu konuda da hayvanlara benzerdi, çünkü konuşma yeteneğini kaybetmekten daha korkunç bir şey vardı belki, duygunun mutlu ve özgür bir biçimde vurumu olan gülmek, Tanrı'nın bilinçsiz canlılardan esirgenmemişti.
Mutlu olup olmadığını kimse bilmiyordu, belki kendi bile bilmiyordu.
Hem bu insan ona buyurabilecekti, yaşamı hakkında karar verebilecekti ve vermişti de - işte bu düşünce bütün sinirlerini gerip canını acıttı
Liebmann, ilk kez bir yılını kaybettiğinde uğradığı o değişimi çok iyi anımsıyordu. Aşırı ancak sonuçsuz çalışma isteği o günlerde ağır ağır zayıflamış, can sıkıcı bir lakaytlığa dönüşmüştü; edebiyata ve sanata duyduğu ilgi ansızın zorla kesilmiş ve bu darbenin acımasızlığını bedeninde en derinden hissetmişti. Çalışma azmi gitgide sönmüş ve zihni verimsiz düşlerin hayal dünyasında yitip gitmişti; bu düşler merkezine daima Liebmann'ı oturtuyor ve güçsüzlüğünden dolayı yaşamında asla erişemediği binlerce biçim ve kazanımla gözünü boyuyordu. O da böylece ağır ağır çökmeye ve avarelik yapmaya başlamıştı. İkinci kez bir yıl daha kaybettiğinde neredeyse hiçbir şey hissetmemiş, ancak çökmeye başladığını ve bunun önüne geçemediğini sezmişti. Yirmi bir yaşında hala lise sıralarında oturuyor olmak, üstesinden gelemediği ve ona her şeyi unutturan tek acıydı.
Reklam
Adam kalçasına teklifsizce vurmuştu; bu, köylü dilinde kısa yoldan bir tür yoklamaydı ve kadına talip olmak demekti.
Bu tuhaf sokaklar yalnızca geceleri yaşarlar, gündüzleri boz rengi soğuk maskeler takınırlar ve bu maskelerinin altından onları yalnızca bilenler tanır.
Almanya'da yalnızca toplumun alt sınıflarının benimsediği bu tuhaf ve edilgen "bayım" sözcüğünü bile duymuyordum artık.
Parasını çabucak harcamaya alışkın olmadığı kolayca anlaşılıyordu, oysa denizciler paralarını şıngır şıngır öten ceplerinden bir çırpıda çıkarıp masanın üzerine atarlardı
Reklam
Sokak yine sessizliğe gömülmüştü, solgun mehtabın puslu ışığında birkaç pencere belli belirsiz ışıldıyordu. Durdum ve bu ses sizliği soluğumla içime çektim, tuhaf gelmişti bana, çünkü ardında sır, şehvet ve tehlikenin uğultusu vardı. Bu sessizliğin sahte olduğunu ve bu sokağın kasvet dolu pususunun ardında dünyanın kokuşmuşluğuna dair bir şeyin yanıp söndüğünü açıkça duyumsuyordum. Ama öylece durdum, ilerlemediın ve boşluğa kulak verdim. Artık ne kenti ne so kağı hissediyordum, ne sokağın adını ne de kendi adımı; burada yabancı olduğumu, tanımadığım bir yerde her şey den müthiş bir biçimde arınmış olarak durduğumu duyum suyordum yalnızca; hiçbir amacım, mesajım, bağlantım olmadığı halde çevremdeki hüzünlü yaşamı derimin altından akan kanım kadar yoğun algılıyordum.
Saçının her teline aşığım onun... ağzına...bedenine, her şeyine, her şeyine.
Hissetmek, birinden daha iyi olduğunu hissetmek tarifisiz iyi geliyordu.
Genel durumuna baktığımda yorgun, hiçbir şey hissetmeden alışkanlıktan yaşamayı sürdüren bir insan algılıyordum.
Çok var...
Şu dünyada ne çok avare vardı!
Sayfa 71 - Ay Işığı Sokağı, İş Bankası YayınlarıKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.