Ve bir anda anladı, aralarında geçen sakin sohbet bir yalandı, ilişkilerinde henüz rahatlamamış ve çözülmemiş bir şeyler vardı ve bütün bu dostluk gergin, sinirli, huzursuzluktan ve tutkudan altüst olmuş bir yüze suni olarak takılmış bir maskeydi.
Sayfa 34
Ben bu evde yaşadım, diye geçirdi içinden, benden bir şeyler kalmış burada, o yıllara ait bir şeyler, okyanus ötesine bütünüyle gitmemişim, kendi dünyama hala bütünüyle geçmemişim.
Sayfa 33
Reklam
Kadın konuşurken her düşünce ona boyun eğiyordu. Ama kadın ne zaman susup duygulanarak düşünmeye başlasa, dalgın dalgın kapanan gözkapakları ne zaman gözlerini görünmez kılsa, adamın içinden hemencecik bir soru gölge gibi geçiyordu: "Bunlar benim öptüğüm dudaklar değil mi?"
Sayfa 33
Adam şimdi aralarına giren sonsuz yılların susuzluğunu hissetti; bu sakin, hafif şivesiyle çok iyi bildiği, ona şimdi, "Gelmekle ne iyi ettin!" diyen sesi nasıl içtiğini anımsadı.
Sayfa 33
Bunlar benim adımlarım değil, okyanusun karşı kıyısındaki sağlam, dosdoğru giden emin adımlarım değil. Neden bir zamanların o çekingen ve ürkek, eski ceketinin üzerindeki tozları titreyen parmaklarıyla utanarak silkeleyen ve zile dokunmadan önce yeni eldivenlerini giyen o yirmi üç yaşındaki gence benzedim yine? Kalbim neden ansızın hızlı hızlı çarpmaya başladı, neden böyle cesaretsizim? Vaktiyle, bu bakır kapının ardında yazgımın beklediğini, beni sevgiyle ya da kötülükle kavrayacağını sezmiştim. Ama bugün neden böyle sindim, içimde kabaran bu huzursuzluk bendeki sarsılmaz ve kesin olan şeyleri neden yok ediyor?
Sayfa 32
Geçmişten, gençliğinin o yangınından, günlerinin ve gecelerinin ıstırap içinde geçtiği dönemden yalnızca bir ışıma, talepsiz ve tehlikesiz, sakin ve hoş bir dostluk ışığı geliyordu artık.
Sayfa 30
Reklam
Bir Çocuğu olmuş, onu ikincisi izlemişti; aşkının unutulmuş mezarı üzerinde açan canlı çiçeklerdi onlar.
Sayfa 29
İşte o zaman kinin, savaşın ve çılgınlıkların ortasında yıkılıp giden dünyada sürekli yalnız olmak yüreğini korkuyla doldurmuştu,
Sayfa 28
İşe adanarak yanıp giden her gün anıların üzerine birkaç kül tanesi daha konduruyordu; anılar, ızgaranın altında henüz kor gibi kıpkırmızı yanıyor, ancak kurşuni tabaka zamanla gitgide kalınlaşıyordu. Adam mektupları hâlâ arada sırada çıkarıyordu, ancak mürekkepleri solmuştu, sözcükler artık yüreğine saplanmıyordu, hatta bir defasında kadının fotoğrafına bakarken korkuya kapılmıştı, çünkü onun gözlerinin rengini anımsayamıyordu.
Sayfa 28
Sadece anılarla yaşamak insanın doğasına aykırıydı; nasıl bitkiler ve bütün canlılar renklerinin solmaması ve çanak yapraklarının kuruyup dökülmemesi için toprağın besleyici gücüne ve gökyüzünden süzülüp gelen canlı ışığa ihtiyaç duyuyorsa, aynı şekilde sözde gizli düşlerin bile belli ölçüde tensel gıdaya, duygulu ve canlı bir desteğe ihtiyacı vardı, aksi halde kanları çekilir, ışıma güçleri zayıflardı.
Sayfa 28
1,000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.