"Sanatsal açıdan bir trajedi olan Dostoyevski'nin hayatı, ahlaki açıdan eşsiz bir başarı, içsel büyü sayesinde dışsal varoluşun yeniden değerlendirilmesidir."
Bedeni ne kadar derine düştüyse inancı o kadar yükselmiş, insan olarak ne kadar acı çektiyse o evrensel acının anlamını ve gerekliliğini daha bir mutlulukla idrak etmiştir.
Bütün sanat eserlerinde sadece şiddet aranmaz, sadece onların arkasındaki kişiye bakılmaz, bilakis onların yaygınlıklarını, kitleler üzerindeki etkisini de dikkate almak gerekir.
Hayatı boyunca ona ulaşabilmek için mücadele etmiş ve inanca "kuru bir ot gibi" susamıştır. Ebediyen parçalanmış olan birliğe kavuşmak ister, ebediyen kovalanan sığinacak bir yer; ebediyen kovulmuşa, tutkunun bütün hızlı akıntılarıyla.el gibi akana bir çıkış, bir huzur, bir deniz gereklidir.
Dostoyevski Tann'yı böyle hayal eder, bir sükunet olarak ve onu sadece bir ateş olarak bulur. Kendisi küçücük olmak ister, zekasından kurtulmak ister, ona karışabiirnek için, bir kömürcü gibi inanabiirnek ister, "yüz elli kiloluk
şişman tüccar karısı" gibi olmak ister, her şeyi bilen, her şeyin bilincinde olan biri olmaktan vazgeçmek ister, inançlı olabilmek için, tıpkı Vedaine gibi yalvarır...