Bu kitap Begüm Çakır'ın önerisiyle listeme ekledim. Elime geçmesi için biraz fazla zaman geçmiş. 3 yıl kadar... Ama nasıl aklımda kalmışsa unutmamışım.
Mini minnacık bir kitapçık. Aşkı konu aldığını bildiğim için incecik neyi, ne zaman anlatacak dedim!. Önyargımı kıramadım gitti.. Ambalaja takılıyorum. İçindekine ayıp oluyor!?
O kadar tatlı bir kitaptı ki... Nasıl desem içimi ısıtan türden desem abartı mı olur? Abartıyı fazlasıyla hak ediyor. Ben abartıyorum en azından:
Fazlasıyla Romeo ve Julieti hatırlatan aynı tadı verebilecek bir kitap. Mektuplaşmalarında nasıl bu kadar kısa, açık ve özgün cümleler kullanıldı bilemedim...
Aşkın kitaplarda yer edinmesi değişmiyor, verdiği haz, duygular hep aynı coşkuda. Kişiler değişiyor, üslup değişiyor, yazar değişiyor ama aşk hep orda duruyor. Kimileri onu yaşıyor, kimileri yazıyor, şahit olan da var, hiç tatmadan, bilmeden acısını, hüznünü çekmeden yaşayan da var. Sahi yaşıyor mudur aşkı bilmeyen?
Veda edelim Heloise mektubundaki yazıyla:
“Ne zalimdir şu erkekler!
Bize aşkı öğretirler, sonra çeker giderler. Biz ise hâlâ... Zalimsin sen de!
Yazmıyorsun bana.”
(s. 43)