Zaman bana da bir nehir gibi geliyor. O nehirde yüzüyorum. Sular akıyor ama hangi damla arkamda, hangisi önümde; nehir mi daha hızlı akıyor, ben mi; su önüme mi geçiyor, arkamda mı kalıyor anlayamıyorum. Gerçek olan tek şey sonsuz bir akış.
Zaman bana da bir nehir gibi geliyor. O nehirde yüzüyorum. Sular akıyor ama hangi damla arkamda hangisi önümde, nehir mi daha hızlı akıyor ben mi, su önüme mi geçiyor arkamda mı kalıyor, anlayamıyorum. Gerçek olan tek şey sonsuz bir akış.
Mahkumu ayağa kaldırdılar.
- Bunda sünnetçiliği ben yapacağım. Eksik artık olursa hakkın helal et, bu işi ilk defa yapıyorum, acemiliğime ver.
Birden herifin uzvunu sol eli ile kavradı, söğüt yaprağı bıçak işini gördü.
İnsan sesine benzemeyen bir çığlık koptu. Kan, patlamış bir borudan fışkıran su gibi fışkırıyordu. Yakup Cemil, kıp kırmızı kesilen elinden bu et parçalarını fırlattı.
- Çekin şu teresi bir hendeğe... Geberecekse orada gebersin.
Kanlara bulanan adamın yanındakiler sordular.
- Yarasını bağlayalım mı? Çok kan akıyor.
- İstemez! Köpek gibi yalaya yalaya iyi etsin.
Mahkum, pek tabii olarak kan kaybından öldü ve ölüsü ile kimse ilgilenmedi.