"seni kim çizebilir şubat yolcusu
yalnız akşam olsun dağınık olsun
ceplerinde bozuk bir bulut uğultusu
geceleyin dörtte bir ölüm korkusu
dörtte dört sabaha karşı yağmursun
seni kim çizebilir şubat yolcusu
bütün çizgileri bozuyorsun."
Dünya edebiyatında pek çok roman, kahramanın evden çıkışıyla başlar. Örneğin Daniel Defoe'nun Robinson Crusoe'sunun girişinde, babası onun evde kalmasını isterken kahraman düşüncesini şöyle açıklar: “Fakat benim denize açılmaktan başka hiçbir şeyde gözüm yoktu.”
Evden ayrılışla başlayan romanların en tipik örneği, Tatar Çölü'nün açılış cümleleridir: “Subay çıkan Giovanni Drogo, ilk atandığı yer olan Bastiani Kalesi'ne gitmek üzere kenti bir eylül sabahı terk etti. Uyandırılıp da ilk kez teğmen üniformasını giydiğinde henüz gün ağarmamıştı. Giyindikten sonra, bir gaz lambasının ışığında, aynada kendisine baktı ama umduğu sevinci hissetmedi. Evde, yalnızca, kendisine veda etmek üzere kalkan annesinin bulunduğu yan odadan gelen küçük tıkırtıların bozduğu derin bir sessizlik hüküm sürüyordu. Yıllardan beri, hep bu anı, gerçek yaşamının başlayacağı bu günü
beklemişti.” Evden çıkış yeni hayat, yeni maceralar, yeni yurt edinme amacı demektir. Kahraman evinden çıktığında artık gördüğü dünya bambaşka bir dünyadır.
Buradaki asıl hedefim ahlak kurallarını kutsal metinlerden almamamız gerektiğini kanıtlamak olmamıştır. Asıl amacım bizim (ve çoğu dindarın), ahlak anlayışımızı zaten hiçbir şekilde kutsal metinlerden edinmediğimizi ispatlamaktı. Eğer kutsal kitaplardan alıyor olsaydık, şabat günü adetlerine sıkı biçimde riayet eder ve etmeyenleri idam etmenin adil ve doğru bir karar olduğunu düşünürdük. Kocasını tatmin edemeyen ve bakire olduğunu kanıtlayamayan her yeni gelini ölene kadar taşa tutardık.
Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi. Çünkü Tanrı o gün yaptığı, yarattığı bütün işi bitirip dinlendi.
(Yaratılış 2:3)
2:3 YEDİNCİ GÜNÜ KUTSADI.
Tanrı yedinci günü (yani, Şabat Günü) kutsadı ve bu günün, kutsal ve dinlenmek için özel bir gün olmasının yanı sıra, yarattığı her şeyin tamamlandığının bir hatırası olmasını
Ey Sodom yöneticileri, RAB’bin söylediklerini dinleyin; ey Gomora halkı, Tanrımız’ın yasalarına kulak verin. “Kurbanlarınızın sayısı çokmuş, bana ne?” diyor RAB, “yakmalık koç sunularına, besili hayvanların yağına doydum. Boğa, kuzu, teke kanı değil istediğim. Huzuruma geldiğinizde avlularımı çiğnemenizi mi istedim sizden? Anlamsız sunular getirmeyin artık. Buhurdan iğreniyorum. Kötülük dolu törenlere, Yeni Ay, Şabat Günü kutlamalarına ve düzenlediğiniz toplantılara dayanamıyorum. Yeni Ay törenlerinizden, bayramlarınızdan nefret ediyorum. Bunlar bana yük oldu, onları taşımaktan yoruldum. Ellerinizi açıp bana yakardığınızda gözlerimi sizden kaçıracağım. Ne kadar çok dua ederseniz edin dinlemeyeceğim. Elleriniz kan dolu. Yıkanıp temizlenin, kötülük yaptığınızı gözüm görmesin. İyilik etmeyi öğrenin, adaleti gözetin, zorbayı yola getirin, öksüzün hakkını verin, dul kadını savunun...