Kitabın birinci bölümü "bir delinin karşısında topluluk varmış gibi yaptığı bir konuşma" havasındaydı. Biraz sıktı mı, sıktı. Ama altını çizdiklerim de oldu, çıkarım da bulunduklarım da. Bence diline alışma, tanışıp kaynaşma açısından 50 sayfanın sıkmış olması da gayet normal. Sürekli Suç ve Ceza ile başlayan Dostoyevski'yle tanışamama serüvenim nihayete erdi ve yanlış kitapla başlıyormuşum dedirtti bu kitap.
*
Dostoyevski hayallerinde "güzele ve yüceye" sığınan bir hayalperest. Yarı hayal dünyasında yarı gerçeklikte yaşama sıkışmış bir düşünce işçisi. Okurken öyle içten anlıyorsunuz ki varoluş sancısı çektiğini, üzülmeye başlıyorsunuz bir zaman sonra. Çünkü insan olduğumuzu, "ne kadar" insan olduğumuzu da hatırlatıyor bize satırlarında.
*
Ben Dostoyevski okumaya geç kaldığımı düşünmüyorum. Eminim ki belli bir birikime sahip olmasam size şuan aktaramadığım ama benim içselleştirdiğim notları alamayacaktım kitaptan. Sizler de henüz tanışmadıysanız geç kaldım paniğiyle başlamayın okumaya. Her kitabın bir zamanı var. Kitapla kalın.